1946 yılında New York’un Harlem bölgesinde dindar bir Hristiyan ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Sheikh Khalid Yasin, dokuz kardeşi olan büyük bir aileye sahipmiş. 3 yaşından 15 yaşına kadar yetim olmamasına rağmen kardeşleriyle birlikte Harlem’de koruyucu aile tarafından katı bir Hristiyan olarak büyüyen Yasin, beyaz ırkçıların siyahilere ayrımcılık uyguladığı dönemi gençlik yıllarında derinden yaşamış. Yasin, 18 yaşına geldiğinde ise Afro-Amerikalı bir birey olarak birçok kişinin Müslüman olmasında etkili olan Malcolm X’in kişiliğinden ve mücadelesinden etkilenerek İslam ile müşerref olmuş. Malcolm X’in kendisini İslam Âlimi Şeyh Daud Ahmed’e yönlendirdiğini söyleyen Yasin, İslam’a 1965 yılında İslam Âlimi Şeyh Daud Ahmed vesilesiyle girmiş. Yasin’in bu durum hayatında büyük bir değişime neden olmuş. 30 yıl boyunca fıkıh, hadis, ahkâm, hafızlık, İslam tarihi, Arapça ve bunun gibi birçok İslami ilimleri tanınmış olan İslam alimlerinden alan Yasin, Suudi Arabistan’da da Shaykh Khalid Al-Halwaany gibi büyük âlimlerden ders almış ve kendini çok iyi geliştirmiş. Birçok video kaydı, konuşması ve kitabıyla insanlara İslam’ı anlatmaya çalışan Yasin, kitapları ve konferanslarında bulunduğu toplum nedeniyle Hz. İsa ve Hz. Meryem’in Kur’an eksenli hayatları, hayatın amacının ne olduğuna yönelik konuşmalar, Hz Muhammed’in (sav) ve arkadaşlarının nasıl bir dava yüklendikleri gibi konulardan bahsediyor. Bulunduğu toplumu çok iyi tahlil edip onlara yönelik bir tebliğ çalışması yürütüp ayrıca dünya üzerindeki olaylara da değinen Amerikalı Müslüman Aktivist Sheikh Khalid Yasin, bugüne kadar dünya çapında 61 ülkede 75 bini aşkın insanı İslam’la tanıştırmış ve 100′ü aşkın video kaydıyla ve konferanslarıyla binden fazla insanın hidayetine vesile olmuş.
Geçtiğimiz hafta Türkiye’ye gelen Sheikh Khalid Yasin, İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’nda “İslam ve 21. Yüzyıl: Zorlukları ve Fırsatları” konulu bir seminer verdi. Yasin ile seminer sonrası bir araya geldik.
1964 yılında Malcolm X’in hacca gittiği sene 18 yaşındaydım ve bir gün New York Times gazetesi okurken Malcolm X’in hacdan yazdığı bir mektubunu gördüm. New York Times’da tam sayfa yayınlamışlardı. Makalenin ismi şöyleydi: “Hacdan bir mektup: Malcolm X” bu şekil yazıyordu. Ben orada hac kelimesini hayatımda ilk defa görmüştüm. Daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştım. İslam, Kabe vs. duymuştum ama hac ne demek hiç bilmiyordum. Hemen ansiklopedileri karıştırmaya başladım. Hac kelimesinin karşılığına baktım ve anlamını öğrendiğimde çok şaşırdım. Sonra Malcolm X hacdan döndü ve hacdan döndüğü gün ben de onu kalabalıklar arasında ziyarete gittim. Zaten cadde dolmuştu, herkes onu görmeye gelmişti. Malcolm X tam bir halk adamıydı ve herkesle görüşüp, yakınlaşıyordu. Özellikle siyahilerin gerçek bir sözcüsü gibi olmuştu. Ben de o sırada cadde çok kalabalık olduğu için oradaki bir binanın çatısına çıkıp izlemiştim. Sonrasında aşağıya indiğimde kalabalıklar biraz dağıldığında elini sıkma şansı buldum. Bu aslında Malcolm X ile olan ilk görüşmemdi ve zaten gelecek ayda ne yazık ki suikasta kurban gitti. Bir daha Malcolm X ile hiç görüşemedim. Ama Malcolm X’in arkadaşı olan Şeyh Daud Ahmed denen birine beni yönlendirdiler. Şeyh Daud Ahmed ile tanıştım ve asıl şehadet getirmem onunla oldu.
15 kere hacca gittim.
Ben İslam ile tanıştığımda 18 yaşındaydım. İslam beni kurtardı. Özellikle de yanlışlara düşerek doğruyu bulma ihtimalinden beni kurtararak henüz çok erken yaşta hakikatle tanıştırdı. Çünkü dünyadaki birçok insan yanlışlara düşüyor, ciddi problemler yaşıyor veya bir yakınını kaybediyor daha sonra hakikati aramaya başlıyor. Ama Elhamdülillah ben bu yanlışlara düşmeden henüz 18 yaşındayken İslam beni bu yanlışlara düşmekten kurtararak hidayeti cenabı hak bana başta vermiş oldu ve İslam’ın hayatımdaki özellikle 18 yaşındaki vesile olduğu dönüşümlere baktığımda hayatıma net bir disiplin kazandırdı. Çünkü bir insanın hayatındaki amacını bilmesi birçok şeyden çok daha önemlidir. Hayatımı netleştirdi ve bana çok güçlü nedenler ve yaşam hikayesi verdi. Ben o yaşlardayken ilerideki hayatımı bunun üzerine kurabileceğim bir kafa yapısına sahip oldum. Aynı zamanda aile ilişkilerim annem, babam ve kardeşlerim ile olan ilişkilerim İslam sayesinde çok düzene girdi. Çünkü aileme hak ettiği saygıyı İslam ile vermem gerektiğini gördüm. Bunu yine Elhamdülillah çok erken yaşlarda yapmaya başladım. Bunu bir tecrübe sahibi olmadan, onları kırıp dökmeden çok erken yaşlarda İslam’ı tanıdığım için onlara hak ettiği saygıyı en baştan vermek çok değerliydi ve onlarla çok ciddi güçlü bağlar kurdum. Bunların hepsi İslam sayesinde oldu. Çünkü Amerika’da bunlardan çok uzak bir aile yapısı var. Örneğin babam Müslüman değildi ama bana vefat etmeden önce dedi ki “Beni bir Müslüman gibi yıka ve göm.” Hiçbir zaman açıktan şehadet getirmedi. Bana böyle bir vasiyette bulundu ve ben de bunu yaptım. Annem ise vefatından altı ay önce Müslüman oldu.
Koruyucu aileler tarafından evlatlık edinildim
Biz 10 kardeşiz. 3 yaşındayken evimizde yangın çıktı ve yangın sırasında annem evde yoktu. Amerika’da şöyle bir kural var: Annem evde yangın olurken evde olmadığı için devlet gelip anneme “Bu çocuklar sizin sorumluluğunuzda. Çocuklar evde yalnız ve siz çocuklarınıza bakamıyorsunuz. Çocuklarınızı sizden alacağız” dedi. Devlet beni ve kardeşlerimi aldı. Bir süre yetimhanede kaldım. Yetim değildim ama yetim gibi büyüdüm. Yetimhanede büyüdükten sonra da aile evlerine evlatlık gibi verdiler. Bir sürü farklı ailelerde büyüdüm. Hepsi Hristiyandı ama kimisi farklı mezheplere sahiplerdi. Ben çok güçlü bir Hristiyan olarak büyüdüm. Kimisi haftada bir kez kiliseye götürüyordu, kimisi haftada iki kere götürüyordu kiliseye ancak 15-16 yaşlarına geldiğimde bütün bu mezhepsel farklılıkları, bu ayrımları anlamaya başladım. Sonra sorular sormaya başladım ve hiçbir zaman şundan tatmin olamıyordum. Hz. İsa nasıl hem tanrı hem tanrının oğlu hem Peygamber. Bunlar nasıl oluyor? Bunlarla ilgili soru sorduğumda bana hep diyorlardı ki “Sadece inan, soru sorma.” Ama aslında şu an fark ediyorum ki cenabı hak beni İslam’a doğru hazırlamış. Çünkü ben bu sıralarda dinle alakalı sorular sorup bunlardan gelen cevaplardan tatmin olmuyordum. Arka planda aslında hakikati aramaya başlamıştım ve ben İslam ile ilk müşerref olduğumda zaten Allah’ın bir olduğuna inanıyordum. Ama Hz. İsa’nın karakterine de saygı duyuyordum.
Bir ya da iki kere gördüm annemi. Beni ziyarete geldi. Çok güzel bir kadındı hatırlıyorum. Her geldiğinde ağlıyordu. 27 yaşıma kadar da babamla hiç tanışmadım. Çünkü annemle ayrılardı. 10 kardeş hepimiz farklı yurtlardaydık sadece dört kardeş aynı yerdeydik.
Doğruyu söylemek gerekirse Amerika’da çok ciddi sıkıntılarla karşılaşmadım veya diğerlerine göre daha az karşılaştım diyebilirim. Asıl yaşadığım sıkıntı Müslüman dünyanın içindendi. Birincisi bizim zamanlarımızda o dönemlerde yeni Müslüman olan kişiler, kendi kimliklerini kendi kültürlerini bırakıp Asya ve Avrupa ya da diğer ülkelerin kimliklerine sarılıyorlardı, kültürel olarak da. Sanki İslam bize bunu emrediyormuşcasına. Müslüman olduğumda kendi kültürel kimliğimi bırakıp diğer ülkelere, diğer insanlara benzemek zorundayım. Ama bu yanlıştı. Biz bu konuda çok sıkıntı çektik. İkinci konuda diğer Müslümanların Müslümanlara yaptığı baskılar. Farklı versiyonlar var. Herkes İslam’ı doğru şekilde anlayamayabiliyor. Herkes doğru kaynaktan beslenmeyebiliyor. Araya bazı kültürel kodlar, yanlış anlamalar veya kendi anladığı şekiller İslammış gibi sunuluyor. Böyle olunca herkes kendi bir nevi İslam anlayışına seni davet ediyor. Halbuki bu gruplara ve İslam anlayışına dahil olmadığında seni dışlıyorlar. Sonradan Müslüman olduysan çok daha kolay oluyor. Halbuki ben onlara diyorum ki ben sizin İslam anlayışınıza değil doğru İslam anlayışına doğrudan ilimle, kaynaklardan beslenerek İslam’ı anlamak istediğimi söylüyorum. Bunlar özellikle değişirse ki ben değişmeye başladığını görüyorum hem kendi kimliğimizi muhafaza edip hem de İslam’ı yaşarsak aşağılık kompleksinden vazgeçebilirsek o zaman gerçek İslam’ı insanlara gösterebilmiş oluruz. Bütün bunların yanında aşağılık kompleksi hâlâ Müslüman ülkelerde çok yaygın. Hem bundan dolayı çok ciddi bir tebliğ de bulunamıyor, başka bir şekilde açılım yapamıyor hem de çok ciddi radikal anlamda şeyler olabiliyor. O yüzden bize düşen kendimize güven sahibi olmalı ve neye inandığımız konusunda bilgili net bir tavra sahip olmamız gerekiyor.
Muhammed Ali ile aynı anda hac yaptım. Beraber gitmedik ama orada beraberdik. Aynı anda yapıyormuşuz. Sonra benim geldiğimi duyunca beni odasına davet etti. Orada tanışma fırsatı buldum. Açıkcası onun yüzü insanlara papanın yüzünden çok daha tanıdık bir yüzdü ve hayatımda gördüğüm en etkili kişilerden bir tanesiydi. Çok cömertti, çok zekiydi ve hiç kibirli biri değildi ve çok ihlaslıydı. Onunla tanıştığım için ve bir yakınlık kurabildiğim için çok da memnunum sonrasında da arkadaşlığımız devam etti.
İslamafobi ne yazık ki sosyo-politik bir araç haline geldi. İslamafobinin çıkışlarına baktığımızda 1974’lerde olması lazım. Bazı entelektüellerin bu fikri yaydığını görüyoruz ve bunun felsefi akademik gibi birçok kendi içinde alt dalları var. Herkes biliyor ki buradaki asıl maksat İslam’ın imajına zarar vermek. Sosyo-politik bir araca dönüştürülüp daha da büyük bir alanla Müslümanları suçlayıcı bir hale dönüştürmek. Ama Müslümanlar da birazcık buna yol açıyor. Hatta İslamafobiden ziyade Müslümafobi. Asıl batılı birçok insan her ne kadar terimin üretilmiş olması, bunun propagandasının yapılıyor olması gerçeğinin yanı sıra aslında birçok Batılı halk kitlesi özellikle İslam’ı doğrudan tanımıyor. İslam’ı Müslümanlar aracılığıyla tanıyor. Dolayısıyla Müslümanlardaki sıkıntılar, problemler onlarda bir İslam korkusuna sebebiyet veriyor. Bizim burada ciddi bir ayrım yapmamız lazım. Onların asıl sahip olduğu korku İslam korkusu değil, onların asıl sahip olduğu Müslüman korkusu çünkü zaten gerçek İslamla neredeyse tanışamıyorlar ya da Müslümanlardan ötürü İslam’dan korkuyorlar. Nefret etmek zaman isteyen bir şey. Tanıman lazım. Kaynaklar üzerinden tanımıyorlar.
75 bin insana ulaşmak tabii ki önemli bir sayı. Ama hepsi doğrudan Müslüman olmadı. Burada en önemli olan şey bir İslam düşmanının İslamiyet’e karşı olan düşmanlığını, ön yargısını yıkmak. Sonunda Müslümanlar iyidir dedirtebilmek. Onun İslam’a bakış açısını değiştirebilmek. Biz sonuçtan mesul değiliz, dava ve tebliğ yapmaktan mesulüz. Ama bir insanın bir tane ön yargısını kırsanız bu bazen birçok insanı Müslüman yapmaktan daha iyi şekilde işe yarayabiliyor.
Google bir arama motoru. Ama Google’dan iyi istifade edebilmeniz için sizin Google’a çok doğru, net ve ayırt edici sorular sorabilmeniz gerekiyor. Yani sizin sorma kabiliyetiniz ne kadar yüksekse Google size o kadar doğru cevaplar, tatmin edici cevaplar verecektir. Dolayısıyla ben geldiğimde bu konu başlığında bir sürü seminer verdim ve bir sürü İslam dünyasının başka problemlerine değindim. Bugün benim için farklıydı. Bana belirli sorular yöneltildi ve bu soruların belli ana temaları vardı. Bu ana temalar belli bir çerçeveye oturuyordu. Dolayısıyla bu sorular aslında benim bu konuda cevap verebilme kapasitemi daha da genişletti ve artırdı.