Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, kişisel sitesinde 'Moon cake festivali, bilmem kaçıncı kez gördük' başlıklı bir yazı yayımladı.
Geçtiğimiz günlerde Tayvan’a bir seyahatim oldu. Özellikle son yıllarda yaşanan çip krizi malum, dolayısıyla dünyanın en önde gelen çip üreticisi ülke daha da ilgi çeker oldu. Bir de tabii Godiva orada önemli bir marka, 30 tane Godiva dükkanımız var, havaalanındaki “cafe” dahil. Bu arada ziyaret etmeyi düşünürseniz Türklere havalimanından ücretsiz vize alma olanağı mevcutmuş. Maraş depreminde gönderdikleri arama kurtarma ekipleriyle sempatimizi kazanan Tayvan’ı Taipei gezim dolayısıyla sizlere anlatayım istedim. Bakiyesi yazımda.
Bu sefer Taipei’de Grand Hyatt Otel’de kaldık. Orada adettir, transfer aracınızdan indiğinizde sizi hemen girişten görevliler alır, odanıza çıkarırlar ve check in işlemi odada yapılır. İlginç ama uzun yol kat etmiş bünyeler için ilaç gibi bir çözümdür.
Odada Tayvanlıların biblo sevgisi hemen göze çarpıyor, ben sizin için kedileri seçtim.
Ayrıca tüm seyahatlerimden edindiğim bir deneyimi aktarayım. Otellerin arama motorlarıyla arası çok iyi! Benim geleceğimi duyunca her otelde Ülker markalı pastalar, tatlılar yapıyorlar, Godiva ikram ediyorlar. Bu otelde de yine aynı sıcak ve nazik karşılama mevcuttu. Bir de hem otelin bulunduğu bina hem de şehrin en yüksek binası olan “101”in beyaz çikolatadan bir örneğini yapmışlar. Biz kesip yemeye kıyamadık.
Biraz yemeklerden bahsedecek olursam; Uzakdoğu yemeklerinde bizim mantımıza çok benzeyen ‘Dumpling’ler pek meşhur. Bizde de mantılar çeşitlidir ama burada her türlüsü var, içleri çikolata dolu olanlar mesela, tatlı niyetine yeniyor.
Tabii biz her zamanki gibi bol GOYA yaptık. Gördüğüm kadarıyla çok çeşitli çikolatalar her yerde fazlasıyla mevcut ama çoğu ithal. Kendilerine özgü tatlıları da var, mesela fotoğraftaki kalp şeklindeki tatlı onların yerel lezzeti. Tabii tatlılık seviyeleri bize göre düşük.
Bizim ikisi kafe olmak üzere toplam 30 Godiva dükkanımız var. O bölgenin ofisi de tam şehrin merkezindeki bir plazada yer alıyor. Tüm çeşitler ofiste mevcut. Ben gittiğim zaman Mid-Autumn dönemiydi yani Ay Festivali. Geçtiğimiz günlerde de post atmıştım burada çok popüler bir festivaldir. Dolunay döneminde insanlar aileleriyle bir araya geliyorlar ve bolluğu, bereketi, birlikte geçirdikleri zamanı kutluyorlar. Bu dönemin meşhur ikonik tatlısı da “Mooncake” yani Ay keki, dolayısıyla ben gittiğimde her yer mooncake doluydu. Her bölgenin kendine has damak zevki olduğu için pek çok çeşitleri var, UzakDoğu’da ise benim pek de kendime yakın bulmadığım matchalı (yeşil çay) ürünler çok satılıyor.
Tayvan kendi dünyamızın tersi bir yer, bizim elma, portakal oraya ithal olarak geldiği için oldukça pahalı ve lüks addedilir. Bizde az bulunan ya da bulunamayan o hayran kaldığımız egzotik meyvelerse tabiri caizse her yerdeler. Burada ‘Durian’dan da bahsetmem lazım sanırım, berbat kokuyor ama tadı çok güzeldir. Sırf bu kokusu nedeniyle otele falan sokamıyorsunuz, yasak… Sokaklardaysa rahatlıkla bulur yersiniz.
Havalimanına inişte bir uzay üssüne inmişsinizcesine yapay bir enerjiyle karşılaşıyorsunuz. Biz Türk Hava Yolları ile uçtuk, THY transit uçuşlarda oldukça tercih edilen bir dünya havayolu olduğu için olsa gerek gidişimizde pasaporttan geçerken ve dönüşümüzde valizi beklerken fark ettik ki herhalde uçaktaki tek Türk yolcu bizim aileymiş.
Tayvan gerçekten doğasıyla çok güzel bir şehir. Yeşilliğe, ağaca ehemmiyet vermişler, zaten şehrin çevresi de ormanlarla kaplıdır.
Goyalarımın bir durağı da Costco’ydu. Costco tüm dünyada bulunan başarılı bir özgün perakendecidir. Bizim de çalıştığımız uluslararası bir iş ortağımız. Şubelerinde hem mallarımız hem reklamlarımız bulunuyor. Genelde içerde bin bir türlü şey bulmak mümkün, mesela tektaş yüzükten kamp alet edevatına kadar. Tayvan’da da durum aynıydı. Mumyadan, fırın ürünlerine kadar geniş yelpazede ürün seçenekleri mevcut. Bu arada dükkan içinde hizmet veren taze pişmiş unlu mamüller fırınına biraz şaşırdım çünkü genelde Uzak Doğuda buğday ürünleri az tüketilir.
Costco’dan biraz bahsetmek gerekirse; ABD’nin en sevilen toptan alışveriş zincirlerinden biri. 830dan fazla mağazası ve yaklaşık 117 milyon Costco Club dedikleri üyeleri var. Zaten üyelikle alışveriş yapabildiğiniz bir sistemdir.
70lerde küçük işletmelere mal satarak (B2B) hizmete başlayıp sonrasında 80lerdeyse bireysel tüketiciye satışlara da başladılar. Dediğim gibi gıda, giyim, oyuncak, elektronik, tatil, akaryakıt aklınıza ne gelirse satıyorlar.
Kartların tiplerine göre yıllık üyelik bedelleri var, alışveriş yapabilmek için kart sahibi olmak şart ve başka yerlerde de indirim avantajları sunuyorlar, mesela sağlık sigortası…
Bir diğer şaşırdığım şeyse, buraların bamyaları aşırı büyük. Elim kadar bamyalar var. Çok çeşitli yemekler yapıyorlar, sıkça bamya tempura da görüyorsunuz. Bir de tabii her şeyin salatasını yapıyorlar. Hem protein hem yeşilliğe önem veriyorlar. Sunumları ise çok önemsiyorlar. Bir de yağda kızartma seçeneği de var ama dengeli, genelde yemekleri ne çok yağlı ne de çok tuzlu. Baharatları ise çok çeşitli.
Ben oraya gittiğimde genel müdürümüz David Lang’in ofisini kullandım. Onun odası benim İstanbul’daki odamdan küçük, Londra’daki ofisimle benzer büyüklükte. Oldukça standart, sade bir dizaynı var odaların.
Uzak Doğu’nun genel marka düşkünlüğü burada da oldukça yaygın. Dünyaca ünlü lüks markaların burada bizdeki gibi mağazalarda değil de çok katlı kendilerine has binalarda yer aldığını görüyorsunuz.
Alışveriş yapılacak mağazaların olduğu yer ise bizdeki Bağdat Caddesine benziyor. Yani tüm markaların olduğu rahat yürüyüş caddeleri mevcut ve bu caddeler oldukça geniş, yemyeşil ağaçlarsa her yerde.
Gittiğimizde tam dolunay zamanıydı, bu da benim 101 binasından çektiğim ayın 14ü fotoğrafı.
Bizim orada olduğumuzu duyan Tayvan’ın bir önceki Türkiye temsilcisi (Büyükelçi) T. Cheng ve ülkemizin Tapei Büyükelçisi (temsilcisi) Muhammet bey bizi rezidansa yemeğe davet ettiler. Tabii aşçımız Bolu Mengenliydi. Menüyü söyleyip iştahınızı kabartmayayım. Ama şunu açıklayayım; niçin büyükelçilik değil de temsilcilik?! Tayvan Kuzey Kıbrıs Cumhuriyetimiz gibi tanınma problemleri olan bir ülke, fakat o kadar zengin ve o derece gelişmiş bir sanayisi var ki, dış ticarette onsuz olmuyor. Tüm yabancı dış işleri bakanlığı görevlileri (misyonlar) çare üretmişler. Anakara Çin’de komünizm hakimiyetinden sonra kaçan bir kısım halkın da yardımıyla Formoza adasında öyle bir sermaye terakümü, zenginleşme meydana gelmiş ki, Çin gayrimenkul piyasasının yatırımlarının çoğunun menşeinin burası olduğuna inanılır.
Tayvan ekonomisi ve diplomasisi ile ilgili biraz daha bilgi vereyim. Tayvan, akıllı telefonlardan, tıbbi cihazlara, arabalardan savaş uçaklarına kadar her teknolojik cihaz ve üründe kullanılan yarı iletkenler, kritik bileşenler açısından küresel endüstriye hakim.
Tayvan dünyadaki tüm yarı iletken üretiminin yüzde 64’ünü tek başına yapan bir endüstri lideri konumunda. Çin’in, Tayvan’a karşı ekonomik ambargo uygulamayacağı alanların başında yarı-iletkenler endüstrisinin başını çektiği üretim endüstrisi gelmektedir. Çin ekonomisi ve sanayisi de bu çiplere bağımlı durumda. Aynı zamanda, Tayvan’ın varlığını sürdürebilmesinde ve Amerika başta olmak üzere Batılı güçlerin desteğini almaya devam etmesinde söz konusu üretim hayati bir rol oynuyor. Tayvan’ın yarı iletken endüstrisine 120 milyar dolarlık yatırım yapıyor olması, bu konunun diplomatik koz olarak tutulmak istendiğini gösteriyor.
Bir diğer önemli husus ise, Tayvan’ın 548 milyar dolarlık yabancı para rezervi ile dünyanın 6. büyük rezervine sahip olmasıdır. Tayvan’ın sunduğu geleneksel olmayan, “yeni enternasyonal”bir diplomasi uygulamasına tanık olmaktayız, diyor uzmanlar (1) 52 yıl önce BM sisteminin dışına itilmiş 24 milyon nüfuslu, kendi yönetim sistemi, para birimi, ordusu olan ve satın alma paritesine göre dünyanın 18. ekonomisine haiz bir ulustan bahsetmekteyiz.
Yeniden GOYA’mıza dönecek olursa, Tayvanlılar yemeklere tatlıyla başlıyorlar, benim için gayet makul bir durum. Tatlı olarak bu sefer dumpling vardı, pembe ve sarı renklilerdi. Bambu kamışları da yemeklerin arasındaydı, ben severek tükettim.
Tadına bakmaya cesaret edemediğim bir yemeği de sizlerle paylaşmış olayım; jülyen dilimli deniz anası yemeği.
Camiler ise Taipei’nin mimarisine uygun şekilde tasarlanmış. Oğlum Mustafa Cuma namazı sonrası video çekti.
Eslite 6 katlı meşhur bir kitapçı dükkanı, bir de 2 bodrum katı vardı, oldukça geniş tasarlanmış. Kitapların çoğu ise şeffaf anbalajlı, haliyle kasaya gidip sordum zira insan incelemeden nasıl alacak kitabı? Neyse kasada kitapları bizim için açtılar, ben de zaman ayırdım, oturup inceledim ve seçtiklerimi aldım. Evet tahmin edebileceğiniz gibi önümüzdeki günlerde her an yeni bir yazı konusu olabilirler.
Eslite kitapçı dükkanındaki fast food ve kafelerde ise geniş seçenekler vardı, mesela sadece somondan yapılan bir düzine take away yemek çeşidi vardı.
Kitapçıdaki müzik kısmında da gayet geniş seçenekler var.
Bu geziler bana çok iyi geliyor, okurken ne kadar farklı bir kültür dediğinize eminim. İşte bizim işimizde, global atıştırmalıkta, güzel ama zorlayıcı olan da bu; her yere özgü değişen ürünler, birbirinden farklılaşan lezzetler aynı zamanda birbirini destekleyen dev bir ekosisteme dönüştürüyor bizi.
Uzmanlara göre şaşırtıcı bir şekilde, Çin ve Tayvan kamuoylarına baktığımızda, iki halk arasında herhangi bir sorun çıkacağı yönünde ciddi endişe görülmüyor. Uzmanlar artık halklar nezdinde bir kanıksama meydana gelmiş olması mümkün, diyorlar (1).
Tayvan’dan aldığım bir kitap var ismi Taiwan: The Struggle Gains Focus (Mücadeleye Odaklanan Tayvan). Yazarı Doç. Dr. Jerome F. Keating. 1988’de Tayvan’a Teknoloji Transfer Yönetici olarak gelmiş sonra burada kalmış ve kendini Tayvan’ın demokratik bir ülke olarak kalmasına adamış biri olarak sunuluyor. Bir araştırma var: Ulusal Chengchi Üniversitesi Seçim Araştırmaları Merkezi’nin anket çalışmalarına göre, bağımsız Tayvan isteyenlerin oranı %18 iken, 2020 yılı sonunda %25,2’ye yükselmiş. Aynı şekilde son 5 yılda kendini Tayvanlı kimliği ile tanımlayanların oranı %55’ten %63’lere yükselmiş. Son yaşanan gelişmeler ışığında bu oranın daha da yükselmesi beklenebilirmiş. Dr. Keating, D kuşağı olarak gördüğü Tayvan kimliğinden başka kimlik bilmeyen gençlerin Tayvan’ın geleceğini belirleyeceğini söylüyor ve şöyle soruyor: Dünya şu anda bir karmaşa içindeyken Tayvan, uluslararası izolasyonuna rağmen ilericiliğin ve demokratik değerlerin az sayıdaki göstergelerinden biri olmaya devam ediyor. Neden buradan başlamıyorsunuz? (2)