Murat Ülker yazdı: Tüm yollar Roma'ya mı çıkar?

00:353/07/2025, Perşembe
Yeni Şafak
Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, son yazısında Roma gezisinden bahsetti.
Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, son yazısında Roma gezisinden bahsetti.

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, 'Tüm yollar Roma'ya mı çıkar?' başlıklı yazısını okuyucularıyla paylaştı. 'Evet, Roma’ya ilk defa 1968’de gitmiştim. Şimdi ise 2025’te fethetmek nasip oldu' sözleriyle yazısına başlayan Ülker, sanatçı Ahmet Güneştekin’in Roma GNAMC’deki (Modern ve Çağdaş Sanatlar Ulusal Galerisi) sergisinden söz etti.

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker'in kaleme aldığı 'Tüm yollar Roma'ya mı çıkar?' başlıklı yazısı şöyle:

"Evet, Roma’ya ilk defa 1968’de gitmiştim. Şimdi ise 2025’te fethetmek nasip oldu.
Sanatçımız Ahmet Güneştekin’in Roma GNAMC’deki (Modern ve Çağdaş Sanatlar Ulusal Galerisi) sergisinden söz etmek istiyorum. Artİstanbul Feshane’deki sergisi devam ederken ve Venedik’te büyük bir sanat sarayının açılış hazırlıkları sürerken, Ahmet Güneştekin Roma Ulusal Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi’nde kişisel bir sergi açtı ve müzeye iki eser bağışlandı.

Sanatçı ve küratörler Paola Marino ile Sergio Risaliti ile yapılan röportajda, silahlı ve siyasi çatışmaların medeniyeti altüst ettiği, acı ve yıkım yarattığı tarihi bir dönemde Ahmet Güneştekin’in Yoktunuz/Eravate Assenti başlıklı kişisel sergisinin Roma’da açıldığı belirtildi. Bu sergi, sanatçının çalışmalarını 15 yılı aşkın süredir takip eden Paola Marino ve Sergio Risaliti küratörlüğünde, Angelo Bucarelli’nin organizasyonel yöneticiliğinde müze direktörü Renata Cristina Mazzantini ile hepimizin uzun ve sürekli emekleri sayesinde gerçekleşti.

Ahmet Güneştekin, içinde yaşadığımız kırılgan ve gergin bir dönemde sanatın araçları ve diliyle bizlere yanıt veriyor.

İtalya’da da tartışmalar eksik olmadı. Artribune, Roma’daki müzede sergilenen bir eserin, sendikal açıklamalara göre bazı güvenlik personelinde rahatsızlık yarattığı gerekçesiyle kaldırılmasının istendiğini, sergideki “zarar verici” eserlerin incelenmesi ve maske kullanımı zorunluluğunun resmî olarak talep edilmesine yol açtığını bildirdi.

Sergi, sanatçının çalışmalarını 15 yılı aşkın süredir takip eden Paola Marino ve Sergio Risaliti küratörlüğünde, Angelo Bucarelli’nin organizasyonel yöneticiliğinde ve sanatçının uluslararası yolculuklarında daima yanında olan Mehmet Tanketin’in katkılarıyla hayata geçirildi.
Proje, İstanbul’da Artİstanbul Feshane’deki büyük sergi ve 2026’da açılması planlanan Venedik’teki sanat sarayı hazırlıkları sürerken müze direktörü Renata Cristina Mazzantini ile yapılan bir buluşmanın ardından doğdu.

Ahmet Güneştekin, siyasi açıdan kırılgan ve gergin bir dönemde yaşanan krizlere, toplumsal ve toplumsal sorunlara, sanatın araçları ve diliyle yanıt veriyor.

İtalya’da da tartışmalar eksik olmadı (Artribune): “Roma’daki müzede sergilenen bir eserin, sendikal açıklamalara göre, bazı güvenlik personelinde rahatsızlık yarattığı gerekçesiyle kaldırılması istendi. Bu durum, sergideki “zarar verici” eserlerin incelenmesi ve maske kullanımı zorunluluğunun resmî olarak talep edilmesine yol açtı.”

Peki bu tartışmayla karşılaşan Ahmet’in ne hissettiğine bir göz atalım: “Ben gerginliğin içinde doğdum, büyüdüm ve yaşıyorum. Ekonomik ve kültürel anlamda sahte özgürlüklerin yaşandığı bazı güzel dönemler oldu ama çok kısa sürdü ve ardından yeniden kaygı hâkim oldu. Çocukken çok daha mutluyduk, büyüdükçe sorunlar arttı… Dünyada en çok istediğim şey; huzurlu bir hayat yaşamak. Fakat şu an, tarihin dramlarına sırtını nasıl dönebilirsin? Ben yapamıyorum. Uluslararası düzeyde hâlâ Türkiye’de yaşayan en tanınmış Türk sanatçıyım. İstesem çok daha sakin bir hayat sürebilirdim ama cesaretli olmak ve tutarlı bir çizgide kalmak gerektiğini hissediyorum.

Burada, Roma’da da sorun yaşandı. Picco di Memoria (Hafıza Tepesi) adlı eserin kaldırılmasıyla sonuçlanan bu olay hayatımın en büyük hayal kırıklığıydı. Rönesans’ın doğduğu ülke olan İtalya, sanatla dolu. Sizin sokaklarınızda her yürüdüğümde, gördüğüm sanatın çokluğundan neredeyse boynum tutuluyor. Bu olay yaşanana kadar İtalya’da hep kendimi özgür hissettim. Bu halk böyle bir mirası korumayı başarmış, diyordum.”

“Picco di Memoria (Hafıza Tepesi) beş kez sergilendi. Kimse itiraz etmedi, kimse maske takmadı. Tartışmaya neden olan koku; işçi sınıfının, çalışan insanların kokusu. Benim 14 yaşıma kadar giydiğim, anne babamın ölene dek ayağından çıkaramadığı ayakkabıların kokusu… Ben oraya turistik kartpostallar götürmedim; her gün yaşadığımız gerçekleri taşıdım. Mütevazı, yoksul, dışlanmış insanların gerçeklerini. İtalya’nın kırsal bölgelerine git, hâlâ insanlar lastik çizme giyiyor.”

“Benim ilkem: Sanat, iyileştirmek, onarmak, felaketleri ve kötülükleri sarmak , insanın iç sıkıntısına bir çıkış yolu vermektir.”
“Sanat sadece duvara asılan bir tablo veya güzel bir heykel değildir. 21. yüzyıldayız ve sanatçı, tarihin sunduğu tüm unsurlarla kendi vizyonunu ifade eden bir bireydir. Eğer bir sanat eseri bir şey söylemek istiyorsa, bazen rahatsız etmeli ve sarsmalı, seni konfor alanından çıkarmalı. Ben kırılmış olanı onarmaya ve geleceğe bir not bırakmaya çalışıyorum. Bu eserin en güçlü yönü kokusudur. O koku rahatsız etmeli, çekiç gibi sert olmalı! Yoksa insanlar anlamaz.”

“Ayrıca, farklı ifade biçimleri kullanıyorum çünkü bir sanat eseri beş duyunun tamamıyla iletişim kurabilir. Jannis Kounellis, Fabio Sargentini’nin L’Attico galerisinde 12 canlı at sergilediğinde insanlar kokudan, hayvanlardan ya da dışkılarından şikâyet etmedi. İşte bu nedenle, Roma’daki bu olayın beni neden bu kadar kırdığını şimdi daha iyi anlayabilirsin.”

“Çare olarak, kendimi sansürledim. Koku dışarı çıkmasın diye yaklaşık elli tane şeffaf, hava geçirmeyen poşet kullandım, bunları kapatıp güneşi çağrıştıracak şekilde dairesel biçimde yerleştirdim. Ve açık alana da küçük bir çocuk ayakkabısı yerleştirdim. GAZZE!

Gayem yokluğu görünür kılmaktı. Serginin başlığında yer alan ve her şey yaşanmadan önce seçilmiş olan “yokluk” kavramı da buna işaret ediyor.”

“Evet, yokluk. Ve duvarlara “hafızanın hafızası” işlevi gören fotoğraflar astım. Bu kriz sayesinde bana yeni bir sanat eseri yaratma fırsatını dolaylı da olsa veren herkese teşekkür ediyorum.”

Her sergide keşfetmeniz gereken küratöryel yaklaşımdır. Ben her sanat goyamda bunu keşfetmeye çalışırım. Hatta sanatçı, eser, küratör arasındaki ilişki ve çekişmeyi görmeye çalışırım. Bakınız küratörümüz konuya nasıl yaklaşmış:
“Sergi beş bölümden oluşuyor. Sanatçının farklı biçimsel ve anlatımsal seçimlerini, başyapıtlarla dolu bir bağlamda görünür kılmaya çalıştık. Bir tür bağlantı yapıtı, adeta sanatçının omurgası gibi, girişteki eserin yani kapıların yer aldığı küçük odayla, merkezdeki ana salonu birbirine bağlıyor. Bu salonda Canova’nın Ecole e Lica Heykeli ile arkasındaki “Yoktunuz” adlı üç boyutlu büyük duvar resmi arasında senfonik bir yankılanma var. Bu, antik ile çağdaş arasında çok güçlü bir diyalog ve evrensel boyutta dramatik bir bağlantı oluşturuyor. İnsanın ardında bıraktığı masum cesetler, yıkım, harabe ve felaketle tanıklık ettiğimiz mantıksız ve dizginsiz şiddet patlamasını bize gösteriyor.”

“Bu bölümün sonunda üç resim yer alıyor: Biri büyük, görkemli kırmızı bir kapı; diğeri asidik yeşil tonlarının hâkim olduğu bir tablo; sonuncusu ise mitolojik tanrı ve kahraman figürlerinin işlendiği eski paralarla ilişkili alegorik bir tablo.”

“Müzenin diğer kanadındaki son bölüm ise “savaşlar salonu.” Güneştekin, ilk mekân keşfinde bu savaşlara bugünün perspektifinden bakarak her çatışmada mağdur olanların yoksullar, ezilenler ve masumlar olduğunu hemen dile getirdi.”

“Sanatçıların çeşitli yollarla, farklı şiirsel tutumlarla da olsa her zaman çağlarının tanığı olduklarına inanıyoruz. Bazı sanatçılar doğrudan tanıklık eder; eserleriyle bir suçlama yöneltir. Şiddetli ölümlere, iktidarın zorbalığına, baskılara, özgürlük ve hak kısıtlamalarına isyan eder. Tarihte Michelangelo, Rubens, Goya, Géricault, Courbet gibi örnekler var. Elbette Picasso’nun Guernica’sı bu çizgide bir dönüm noktasıdır. Nazi yetkilileri atölyesini gezdiğinde ve “bunu kim yaptı?” diye sorduklarında Picasso’nun verdiği yanıtı hatırlayalım: “Siz yaptınız!””

Şimdi ben müsaadenizle kendi hislerimden söz etmek istiyorum:

Öncelikle, Güneştekin’in ismini dünyada aynı imla ile kullanması, bilhassa bize has ‘Ü’ ve ‘Ş’ harfi…

Kıvanç duyduğum tablo ise Il drago di Fatih il Conguistatore (Fatih’in Ejderhası). Doğu Roma’nın sonunu betimleyen tablonun Roma’da sergilenmesinin anlamı bana göre müthişti.

Lastik ayakkabı kokusuna gelince, hakikaten esef ettim, Avrupa insanlarının bu bencil tutumlarına çevre ve sağlık gibi çekinceleri alet etmelerine…

Ahmet’in eserlerinde beni çok derinden etkileyen hatta hüzünlendiren göç konusu olmuştur.
Bizim gibi kökünden koparılmış, yerinden yurdundan edilmiş aileler için bunu anlamak çok daha kolay. İslam dedem, okumak için geldiği İstanbul’da Fatih Medreseleri’nde II. Abdülhamit Han’ın bursuyla okumuş ve sonra tayin edildiği Trakya’da ninemle evlenmişti. Fakat 93 harbinde Ruslar Ayastefanos’a kadar ilerlediğinde can havliyle düşman ordusunun önünden yalın yapıldak kaçarak İstanbul’da camii avlusuna sığınmışlardı. İlk çocukları halamı, hayatı kurtulsun diye bir kağnıya emanet edip sonra tesadüfen kavuşmaları ile başlayan ailenin kaderinde olan hazin sürgün hikayelerini pek çok defa dinlemiştim. Genç bir anne olan ninem hem çocuğundan hem evinden olmuş, yüzlerce kilometrelik yolu çıplak ayak yürüyerek güvene ulaşmıştı. İşte bu yolculukta o lastikleri bile çamurda saplanıp kalmıştı; fakirliğin sembolü bir çift lastikten bile yoksundular…
Eserin Galeriden Kaldırılması Hakkında Not:
Ahmet Güneştekin’in “Hafıza Tepesi” Eserinin Kaldırılması İçin Müze Personelinden Mektup

“Yakında açılacak olan çağdaş sanat sergisi kapsamında bazı eserlerin kurulmasının ardından Roma’daki Ulusal Modern Sanat Galerisi’nde kritik bir durum oluştuğunu bildiriyoruz” — bu ifadeler, temsilci sendikalar tarafından kaleme alınan ve Ahmet Güneştekin’in Hafıza Tepesi (Picco di memoria) adlı eserinin sergi alanından kaldırılmasını talep eden mektupta yer alıyor. “Bahsi geçen eser, keskin ve rahatsız edici bir koku yayıyor, bu da eserin bulunduğu 2. bölümde ve çevresindeki alanlarda bulunmayı dayanılmaz hâle getiriyor. Bu bölgelere göz kulak olan görevli çalışanların baş ağrısı ve mide bulantısı yaşadıklarını bildiriyor.”

Çağdaş sanat tarihinde yüksek sesler, göz alıcı ışıklar, yoğun kokular içeren çalışmalar oldukça yaygındır. Müzede güvenlik görevlisi olarak çalışıyorsanız, bu da işin bir parçasıdır. Ancak GNAM (Roma Ulusal Modern Sanat Galerisi) sendikalarının, müzenin akşamları sergi açılışları için uzun süre açık kalması bile sorun oluyorsa, alışılmadık bir kokuyu tolere etmeleri beklenemezdi. Neticede, oluşan huzursuzluklar Türk sanatçı Ahmet Güneştekin’i “Yoktunuz” Sergisi’nin, sergi düzenini gözden geçirmeye, güçlü duygusal ve görsel etkisi olan bu eseri farklı biçimde sergilemeye yöneltti.

Roma’daki Ulusal Modern ve Çağdaş Sanat Galerisi’nin (GNAMC) “Savaş Salonu”nda sergilenen Hafıza Tepesi hakkında sanatçı Güneştekin şöyle diyor:
“Roma’daki galeride ilk keşif gezimi yaptığımda, Renata Cristina Mazzantini’nin yönettiği bu mekânda en çok etkilendiğim yer ‘Savaş Salonu’ oldu. Benim gözümde bu görüntüler geçmişin kartpostalları değil, kendi hayatımın, ailemin ve halkımın sert ve dramatik deneyimleriydi. O an, Hafıza Tepesi’ni orada sergilemem gerektiğini anladım. Bu yerleştirme, emek, şiddet ve soykırımlardan besleniyor. Fakirlerin, kadınların, yaşlıların, çocukların ve işçilerin giydiği yüzlerce ayakkabı. Bu çilenin arkasında hep zayıfları, masumları ve muhalifleri vuran trajediler yatıyor. Eser keskin, sert ve rahatsız edici bir koku yayıyor. Yoksulluk ve ölüm güzel kokmaz, inanın bana. Ne sürgünler ne hapishaneler ne de katliamlar öyle kokar ama belli ki bazı bağlamların dışında, en korkunç gerçeklik bile artık sadece sanal bir gösteriye dönüşmüş. Bizde öyle değil. Bizde kokar; güçlü, sarsıcı, unutulmaz kokularla. Hafıza Tepesi’ini kurmayı tamamladıktan sonra müze çalışanlarının bu kokudan rahatsız olduklarını ve durumu yönetime sendikal yolla ilettiklerini öğrendim — buna saygı duyuyorum. Bu enstalasyonu daha önce de başka yerlerde sergiledim ve hiçbir zaman sorun ya da sansürle karşılaşmadım. Eserin sağlık yönetmeliklerine aykırı olmadığına dair sertifikalarım da var. Ancak yine de hem yönetime hem de çalışanlara saygımdan dolayı eseri kaldırma kararı aldım. Bu durum bana şunu gösterdi: Hafıza Tepesi ikinci bir hayat yaşayabilir. Tarih boyunca olduğu gibi, sanatçı yaratıcı ve cömert bir ruhla yanıt verir. Salı gününden itibaren izleyiciler, bu enstalasyonun hafızasını ‘kristalize eden’ daha önce hiç görülmemiş fotoğraf eserlerini görecekler. Çünkü bu ilk ilham ve tanıklık asla unutulmamalı ve tarihten silinmemeli.”


#Murat Ülker
#Roma
#Yıldız Holding