İşte bu dönüşümün eşiğinde gelen hicri 1000. yıl [1591-1592] ve onunla birlikte beklenen dünyanın sonu, meydana gelen bazı felaketlerin ve tabiat olaylarının toplum tarafından kıyamet alameti şeklinde yorumlanmasına sebep olmuştur. Bu dönemde hem eserleri hem de hayatı ile dikkate değer çok yönlü bir şahsiyet olarak karşımıza çıkan Gelibolulu Mustafa Âli, bize bu konuda çok kıymetli bilgiler sunmaktadır. Âli, bu kehanete inanmadığını eserlerinde belirip reddetse de o dönemde yazmış olduğu şiirlerde bu kıyamet beklentisinin etkileri görülmektedir. Cornell Fleischer, Ali'nin bu kehaneti düşünsel düzeyde reddetse bile bilinçaltında birtakım felaketlerin ve kötü olayların gerçekleşeceğine inandığını söylemektedir. Ali'nin bu dönemde yazmış olduğu şiirlerde; dünyanın değiştiği, ulemanın artık bilgili ve dindar olmadığı, gerçekte bilgili olan kişilerin ezildiği, rüşvet ve yolsuzluğun her yeri sardığı şeklinde hususlara vurgular yapar. Örneğin Ali'nin Sinan Paşa'yı yerdiği bir kasidede, onu Deccal'i andıran bir şekilde betimlemesi dikkat çekicidir (Gelibolulu Mustafa Âli'nin kariyer sürecinden ve eserlerinden hareketle Osmanlı toplum hayatını çözümleyen bir çalışma için bkz. Cornell H. Fleischer, Tarihçi Mustafa Âli, Bir Osmanlı Aydın ve Bürokratı, (çev. Ayla Ortaç), İstanbul, 1996). Bu yüzyılda yazdıkları ile bize ışık tutan Selanikî Mustafa Efendi de Tarih-i Selanikî'de yeniçeri ayaklanmasından az bir zaman sonra Yahudi mahallelerinde çıkan yangınları “gazab-ı İlahî” olarak adlandırmış ve bunu bir ceza olarak yorumlamıştır. 1577 yılında görülen büyük kuyruklu yıldız, bazılarınca uğursuzluk, hatta kıymamet alameti olarak görülmüş ve Sultan III. Murad döneminin olaylarını içeren üç eserde (Nusretname, Şecaatname, Şehinşahname) resmedilmiştir. Gelibolulu Mustafa Ali'nin Nusretnâme isimli eserinde 1577 yılında görülen kuyruklu yıldız “kibâr u sigâr” hemen herkes arasında büyük bir şaşkınlık yaratmış ve halk bu kuyruklu yıldızın parlaklığı karşısında adeta büyülenmiş ve düşüncelere sevk etmiştir. Bu tarz kuyruklu yıldızın görünmesi ile meydana gelecek olanlar “ya zelzele ve taun ve yahut kaht u gala ile zahir olur.” Bu yıldızın yönü ne tarafa ise orada “fitne vü fesad çoğalmağa sebebdür.”
Kıyamet havasının görüldüğü eserler yalnızca edebî ve tarihî metinler değildir. Osmanlı tasvir sanatlarının en önemlisi sayılan minyatürlü eserlere baktığımızda da bu kehanetin etkisini görebiliriz. On altıncı yüzyılın sonu ile on yedinci yüzyılın başında resmedilen Falname, Ahval-i Kıyamet, Tercüme-i Miftah-ı Cifrü'l- Cami gibi eserlerin tam da bu zamanda hazırlanması tesadüf değildir. Fal, geleceğe yönelik bilgiler veren cifr ve kıyamet temalı bu eserlerde Mehdi'nin savaşları, Deccal'in ortaya çıkışı, Yecüc ve Mecüc, Dabbetü'l-arzın zuhuru gibi tasvirler yer almaktadır (Banu Mahir, Osmanlı Minyatür Sanatı, İstanbul, 2005).