İçimizde bugün bize çok kıymetli görünen şeylerin pek çoğunu, vaktiyle bize çok ağır gelen bedeller ödeyerek elde ettik. Dün o bedelleri ödemeyi göze alamasaydık, bugün içimizde bu zenginliklerle yaşıyor olmayacaktık. Dünyada her şeyin bir bedeli var; iyi şeylerin de kötü şeylerin de… Şimdilerde popüler aygıtlar üzerinden insana bedel ödetmeyecek bir hayat projesi öneriliyor; tamamen steril, hayatı gerçek kılan pek çok tecrübeye kapılarını kapatan bir yaşama modeli… İnsanlar tarafından büyük ölçüde de satın alınmış bir model bu! Hayatın içinde acı tatlı tecrübelerle gelişen, olgunlaşan, eskilerin deyişiyle pişen ‘insan’dan, sadece mutlu edecek şeylere gözlerini açan gamsız ve dolayısıyla hikayesiz ‘insan’a evriliyoruz yavaş yavaş.
Her filmin içinde, o film komedi olsa bile belli bir dramatik yapı vardır; çünkü filmler hayatı, insanı ve bu ikisinin birbiriyle ilişkilerini anlatır. Öyle bir film düşünelim; yönetmeni filminden memnun kalmamış ve yeniden kurgulamaya karar vermiş olsun. Ve mesela, içindeki bütün dramatik unsurları, karakterleri, sözleri, durumları çıkararak filmini yeniden seyrimize sunsun. Film artık o sevdiğimiz film olabilir mi? Hatta film artık film olabilir mi? O ayıklanmış kurgudan sonra o film hayata ve insana dair anlamlı bir hikâye anlatabilir mi? Bize acıları, kederleri, yenilgileri, kırıklıkları ayıklanmış bir hayat projesi sunanlar; bizden işte böyle hikayesiz bir filmin oyuncuları olmamızı bekliyor. Böyle asılsız bir hayatın içinde gerçekten insan olunabilir mi? Böyle bir hayata hayat denebilir mi?
“Kuşkusuz insanın anlam arayışı içsel denge yerine içsel geri¬lim yaratabilir. Ne var ki, ruh sağlığının vazgeçilmez ön koşulu da işte bu gerilimdir. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki dünyada, kişinin en kötü şartlarda bile yaşamını sürdürmesine, yaşamında bir anlam olduğu bilgisi kadar etkili bir şekilde yardımcı olan başka hiçbir şey yoktur” diyor Viktor E. Frankl, ‘İnsanın Anlam Arayışı’ isimli kitabında.
Yaşamak pek çok şeydir; nefes alıp vermek, yürümek, uyumak, gülmek, ağlamak, sevmek, sevmemek… Ama yaşamak bütün bunları içinde toplayan daha temel tek bir fiille de rahatlıkla ifade edilebilir: Biriktirmek… Yaşamak hayatı biriktirmektir, aklımızda, fikrimizde, kalbimizde… Bizi insan kılan en hakiki şey, hayatın içimizde biriktirdikleridir. O tecrübeler toplamı varlığımızın ifadesidir. O tecrübelerin bir kısmına, sırf bize bedel ödettirecekler diye gözlerimizi kapatırsak olmaya doğduğumuz insan olamayız. Sırf acı verecek diye hayatın getirdiklerinden bir kısmını yaşamaya kendimizi kapatırsak, arkamızı dönersek, sadece bizim olan ve bizi biz kılacak aslî hikâyeye sahip olamayız.
Hayat incelikler üzerine kuruludur; çoğu zaman atlıyoruz bu gerçeği… Yüzeyden geçmeyi seçiyor, derine inmekten imtina ediyoruz. Oysa yaşanması kader olan her şey yine de yaşanıyor. Biz sığ sularda yaşamayı seçmedik diye, hadiseler yankılarını içimizin derinliklerine göndermekten vazgeçmiyor. Bedel ödemeden yaşamak mümkün değil! Steril hayatın belki tek bir imkânı var, o da inkâr etmek! Ama bu da bir bedel değil mi? Belki de ödenebilecek bedellerin en büyüğü!
Her şeyin farkındayız içten içe, kendimizi pürtelaş mutluluk veren şeylerin içine atıp durmamızın sebebi de bu aslında!
Marcel Proust, ‘Swann’ların Tarafı’ kitabında içimizin seyrinin dışımızdan farklı olduğu gerçeğini şöyle ifade ediyor: “Gerçek hayatta kalbimizin geçirdiği değişimler, tıpkı bazı tabiat olayları gibi, o kadar yavaş gerçekleşir ki, kalbimizin içinde bulunduğu farklı durumların her birini saptar, buna karşılık, değişim duygusunu yaşamayız.”
“Evet, yorgunum!” diye mırıldandı kendi kendine beyaz saçlı adam, “Hayatımı boşa geçirmediğime dair elimdeki tek delil de aslında bu!”
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.