Ağlayan Özgür Bey ve partidaşlarının görüntüleri dönüyor bugünlerde. Ne zaman ağlamışlardı, unutanlar için hatırlatalım: Kemal Bey’in veda zamanında.
O görüntülere bakıp da hüküm vermek epeyce kadar yanıltıcı olur.
Her ağlayanı samimi sanmak hataya düşmektir.
*
Mesela, yüksek yüksek tepelere ev kuranların aldığı gelinler ağlar en çok.
“Madem bu kadar üzülüp ağlıyorsun, gitme baba evinde kal o zaman” denilince, cevap belli: “Hem ağlar hem giderim.”
Ağlıyor diye ömür boyu baba ocağında kalacak değil ya.
*
O gün ağlayan tek kişi Özgür Bey değildi. Dedik ya, pek çok partili ağladı.
Esnemek gibi ağlamak da bulaşıcı.
Deniz Baykal genel başkanlıktan ayrıldığı günlerde de ağlayanlar çoktu. Ne oldu? Hiçbir değişikliğe yol açmadı o gözyaşları.
Timsah da avını yerken gözyaşı döker. Diğerlerinin akıttığının, timsah gözyaşından farkı mı var? Elbette yok ve o yüzden tabir hâline gelmiş.
*
Dünyanın birçok yerinde “ağlayan kaya” vardır. Esasen su sızdırmaktadır, ağlıyor derler.
Aynı şey ağlayan ağaçlar için de geçerli. Bursa Gölyazı’da meşhur “ağlayan çınar” var. Efsanelere konu olmuştur ama neye üzüldüğünü kimse bilmez.
Bazı delifişekler asfaltı ağlatır. Arabayı da inletip ağlatanlar az değil.
Mutfaktaki ustalar ağlayan kek yapar.
Ağlayan çiçek bile vardır.
*
Bebeklerse hep ağlar. Ne yapsın, dili var lisanı yok. “Karnım acıktı” diyemez, “altımı değiştirin” diyemez, bağırır.
Ağlamanın hem bir iletişim yöntemi hem de güçlü bir silah olduğunu bebeklik döneminde kavrayan çocukların istediği yerine getirildiği anda hıçkırıklar ve feryat son bulur. Şak diye kesilir ses.
“Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar” diyen kişinin sözü nasıl da doğrudur. Ötesi çoğu zaman hikâye.
Fakat bir ağlayan kuru kütük hikâyesi vardır ki… O bambaşkadır. Dinleyen de ağlar, anlatan da.
*
Dönelim o günkü ayrılık sırasında ağlayanların durumuna. Şairin “En fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı” sözünü akılda tutarak, artık yirmiyi geride bıraktığımızı yirmi birinci asırda olduğumuzu hatırlatalım.
Üstelik burada söz konusu olan ölüm bile değil. Bir kişinin makamdan ayrılması. Genel başkanın veda edişi.
O sırada bir kişi samimiyetle gözyaşı döktüyse, diğerleri onun tavrını kopyalayıp yapıştırmışlardır yüzlerine.
Diyemeyiz ki o bir kişi Özgür Bey’dir.
Yaşanan, tam anlamıyla “Kral gidici, taht bana kalıyor” fikrini kafasından atamayan prensin durumu. Nasıl duygulanmasın? İnsaf!
Haziran bitmeden yine orman yangınları başladı.
Taraklı’da başlayan Bilecik’e uzanan yangında geniş bir alan kül oldu.
Ağaçları saran alev görüntülerine bakmak bile çok zor. Büyük bir acı insanın göğsüne gelip yerleşiyor.
Boşaltılan köyler, yanan evler, ağaçlar… Kaç hektar alanın yandığı hesap edilebilir, ormanın eski hâline ne kadar zamanda geleceği yaklaşık olarak tahmin edilebilir ama kaç yaban hayvanı telef oldu, kimse bilemez.
*
Yanan ormanlarla ilgili yurt çapında 17 kişi yakalanmış.
Bir yerde bir kişi yanan izmaritini yere atıyor.
Bir yerde birkaç kişi mangal yakıyor.
Bir yerde kalabalık bir grup boşalttıkları şişeleri etrafa saçıyor. Öteki anız yakıyor.
Belki başka bir yerde, hainlik eden birileri de eliyle çakmak çakıp kuru otları tutuşturuyor.
Hepsi ağır suç. Sonuncusu hepsinden fazla.
*
Sorular ortalıkta cirit atmaz mı?
Kasıt varsa, ne ceza verilecek? İhmal hâlinde ne kadarla kurtulacak? Mahkemede kravat takacaklar mı?
Duruşmaya papyon ile çıksalar, daha fazla indirim söz konusu olabilir mi? Eğer öyle bir ihtimal varsa, avukatları frak bile giydirebilir.
Bugün için imkânsız ama orman yakanın cezası idam olmalı. Sultan Fatih’in sözünü hiç akıldan çıkarmayalım. “Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim.”
Kendisi bir dal etmeyecek kişilerin, on binlerce ağacı kül etmesi, kabul edilebilecek bir şey değil.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.