Yazı araçları (gören göz, kalem, mürekkep, klavye vb.) yönünden halk, düşünen kalp ile zihinden kâğıda aktarılması yönünden ise emir âlemindendir. Bu ifade ya da ifade ediş tarzı failini, yazıyı ve yazma araçlarını Allah’ın yaratmasında toplar ki, bu aynı zamanda yazarlık ve yazma eylemi hakkında Batı nazariyatı (théorie) ile İslam nazariyatı (nazara’dan -görme ve murakabeden: nazariyât) arasındaki derin farka işaret eder. Zira, Batıda théorie “Muhakemenin ve tecrübî tenkidin murakabesine tabi kılındıktan
Yazı araçları (gören göz, kalem, mürekkep, klavye vb.) yönünden halk, düşünen kalp ile zihinden kâğıda aktarılması yönünden ise emir âlemindendir.
Bu ifade ya da ifade ediş tarzı failini, yazıyı ve yazma araçlarını Allah’ın yaratmasında toplar ki, bu aynı zamanda yazarlık ve yazma eylemi hakkında Batı nazariyatı (théorie) ile İslam nazariyatı (nazara’dan -görme ve murakabeden: nazariyât) arasındaki derin farka işaret eder.
Zira, Batıda théorie “Muhakemenin ve tecrübî tenkidin murakabesine tabi kılındıktan sonra tahkik olunmuş faraziye” olarak açıklanırken (Cloude Bernard’tan nakl.: Mustafa Namık Çankı, Büyük Felsefe Lûgatı), İslam düşüncesinde nazariyat “insana fıtrat ve yaratılıştan hazır olarak verilmeyen, sonradan öğrenilen” (Gazzâlî, Mi’yâru’l-ilm) “zarurî bilginin mukabili, kesbî ve araştırmaya konu olan şey” olarak açıklanır (Tehânevî, Keşşâf).
Bu yanıyla nazariyenin karşılığı doğrudan amel kelimesidir ki, ona denk düşen ilk ilim (diğer ilimleri de bünyesinde toplayan) felsefedir.
Bu açıklamanın ilkinde akıl, ikincisinde ise şeriat(ın kaynakları: Kitap ve sünnet) merkeze alınır. Dolayısıyla iki açıklama ya da bakış arasındaki fark da rasyonellikle koşullanmış realite (gerçeklik) ile muvahhitlikte ortaya çıkar.
Tam burada anlamların belirlenmesini bilgi olarak alıp, her bilginin de kendisine mahsus bir dili olduğunu düşünürsek, Gazzâlî, dillerin tam olarak birbirlerine çevrilmeyeceğini söyleyen Foucault’dan (bkz.: Kelimeler ve Şeyler- İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi) yaklaşık sekiz yüz yıl önce, isteklilerine rağmen tüm dillerin istenilen her anlamı söze dökmeyeceğini, bu nedenle öğretimin boşa çıkacağını, öğrencinin zâyi olacağını söylemiş ve dillerin yani bilgilerin “Allah(ın) yapıcısı ve isteyicisi olduğu işi bitirinceye kadar” dolaşımda bulunmasını, edebiyatçıları da içine alan çok değerli bir yorumda toplamıştır.
Buradan devam edelim inşallah.
-İmam Gazâlî, el-Me’ârifu’l-Akliyye – Düşünme Konuşma ve Söz Üzerine, trc.: Ahmet Kamil Cihan, İnsan, İstanbul 2022
-İmam Gazâlî, Kimyâ-yı Saâdet – Mutluluğun Hazinesi, trc.: A. Fikri Yavuz, Çelik, İstanbul 2024