Türkiye’de işsizlik meselesi sadece bir ekonomik gösterge değil, toplumsal çözülme, aidiyet ve potansiyel kaybının gizliden gizliye sembolü haline geliyor. Her yıl binlerce gencimiz mezun oluyor ancak bir kısmı ya iş bulamıyor ya da aramayı bırakıyor. Giderek daha fazla genç işsiz kalmanın ötesinde atıl kalmanın da etkisiyle hayatı erteleyen bir ruh halinde buluyor kendini. 2025 Nisan ayında işsizlik oranı %8,6 olarak açıklandı. Ama geniş tanımlı göstergelere bakınca tablo kararıyor. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı %17, işsiz ve potansiyel işgücünün bütünleşik oranı ise %18 civarı. Atıl işgücü oranı ise %30’un üzerine çıkmış durumda. Bu tablo, Türkiye’de her üç kişiden birinin ya işsiz olduğunu ya eksik süreli istihdamda tutulduğunu ya da iş aramayı bırakmış durumda olduğunu gösteriyor. Türkiye’de işsizliğin “dar tanımlı” oranı (%8,6) makul görünse de, atıl işgücü oranının %30’un üzerine çıkması, ekonominin gençleri ve kadınları istihdamda tutmakta zorlandığını, hatta görünmeyen işsizliğin görünenden fazla olduğunu gösteriyor. Bu durum, yalnızca ekonomik bir kırılganlık değil; aynı zamanda sosyal eşitsizlikleri artıran, üretkenliği düşüren ve yoksulluğu kronikleştiren bir yapısal tehdide işaret ediyor
Madalyonun bir yüzünde pek çok mecrada yankılanan aşağıdaki cümleler artık milli ezgimize dönüşüyor.
“İş var da çalışmak istemiyorlar!”
“Yeni nesil çok tembel.”
“Bizim zamanımızda sabah ezanında kalkar işe giderdik!”
* %58,6’sı çalışmak istemiyor.
* %12,3’ü çalışmak istiyor ama iş aramıyor.
* Sadece %29,1’i aktif olarak iş arıyor.
Bu oranlar, “yerim dar” diyen gençlerin bir kısmının gerçekten ‘oyun alanı bulamadığını’, bir kısmının ise oynamayı öğrenmekten kaçındığını gösteriyor.
İçsel ve dışsal faktörlerle bu ruh haline sürüklenen gençler çok da şey istemiyor aslında. Bi tutam saygı, bi demet yeteneğinin geliştiğini hissetmek, bi bukle emeğiyle geçinebilmek…Öte yandan bazı gençlerde gözlemlenen “yüksek maaş-düşük çaba” ikilemi, sistemin verdiği mesajların yanlış içselleştirilmiş hâli olarak öne çıkıyor. Üniversite diploması otomatik iş garantisi olarak görülüyor, mavi yakalı işler hâlâ itibarsız olarak nitelendiriliyor, girişimcilik sloganı, pratikte risk ve sermaye korkusuyla desteklenmiyor. Bu haliyle âtıl işgücü ne sisteme tam entegre olabiliyor ne de kendi ayakları üzerinde farklı bir yol çizebiliyor. Burada sistemin rolü de gerçekten “yerim dar” deyişinin gerçekliği var mı sorusunu da sordurmuyor değil. Eğitim sistemi, işgücü piyasasıyla entegrasyonu tamamlayabilmiş değil. Teknik okullar ve meslek liseleri hâlâ ikinci sınıf eğitim olarak görülüyor. Kariyer rehberliği kararlı yetersizliğini koruyor. Sosyal sermayeye dayalı işe alım kültürünün yaygınlığını sürdürmesi de cabası. Dolayısıyla takımların kurulduğu, kuralların adeta ezberlendiği işgücü habitatında gençler kendisine ancak tribünde yer bulabiliyor. Genç işsizliğini kalıcı biçimde azaltmak ve gençlerin potansiyelini üretkenliğe dönüştürmek için bireysel beceri gelişimini ve sistemsel dönüşümü eş zamanlı ele alan bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç duyuluyor. “İş beğenmeyen genç” algısı yerine, “işe dönüşebilecek beceriler geliştiren birey” anlayışı giderek önem kazanırken, umutsuz işgücünün yeniden kazanılması için psikososyal destek programlarına olan ihtiyaç da giderek artıyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.