Turizm, biz Türkler için artık bir medeniyet dâvası olmaktan hayli çıktı.
Turizm sâdece kısa yoldan, vur kaç taktikleriyle ekonomik gelir sağlayan , çok sayıda yan sektörü besleyen ekonomik bir değer. Turizm, gelen için de, karşılayan için de metâlaşmış bir yapı. Hâsılı rûhî, zihnî tarafını büyük ölçüde kaybetmiş durumda. Görgü
ve bilgi arttırmak, farklı kültürleri tanıyarak kendi farkındalığını ve zenginliğini arttırmak gibi romantik, büyülü iddialar marjinalleşti.
Turizm başlı başına bir
artık. İnsanların bir veyâ birkaç haftalığına
kendisini kaybedeceği, varlığını salarak veyâ dağıtarak çeşitli fanteziler yaşayacağı, bastırdıklarını tahliye edeceği
bir tecrübe. Bu da onun tahribatlarını ve artıklarını ziyâdeleştiriyor. Her turizm hamlesi, Türkiye’deki çok düşündürücü ölçülerde olduğu üzere, şu veyâ bu ölçüde
tabiatı ve onun civârında geleneklerle örülmüş olan hayât tarzlarını
zâten tahrip eder.Turizmin de bir kültürü elbette vardır. Ama bu kültür hormonludur ve geleneklerin inşâ ettiği sâhici organik kültüre karşı çalışır. Turizmin üretimi bizâtihî tahripkârdır. Ama tüketimi ondan daha fazla öyledir.
yakıştırması biraz da bu tahribatları gizlemek için olsa gerekir. Öyle bile olsa, artık bu bacanın tıkanıp geri tepmelerinin yaşandığı bir evreye gidiyoruz.