Kıymetli büyüğüm Bülent Korman Ağabey bana 1984 romanının yazarı George Orwell’ın bir ifâdesini hatırlattı. “Savaş kazanmak için değil, devâmlılığı içindir” diyor Orwell. (War is not meant to be won. It is meant to be continuous).
Barış ise iki savaş arasındaki yalancı bahar
olsa gerekir. Kapitalizm savaş târihini en az bir kaç defâ dönüştürdü. Kadim muharebeler çok defâ nizâmî ordular arasında en fazla bir kaç gün devâm ederdi. Elbette uzun soluklu savaşlar da yaşanırdı. Meselâ Grek-Pers, Roma-Sasanî, Osmanlı-İran savaşları buna misâldir. Ama uzayan savaşlar kazananın belli olmadığı ve neticede çok defâ iki tarafın da hiçbir şey elde etmeden berâberce kaybettiği için pek de istenmezdi. Modern savaşlar, bilhassa da günümüzdeki savaşlar ise bunun aksine cereyan ediyor. Tıpkı Orwell’in işâret etmiş olduğu üzere bitirilmek için değil, mümkün mertebe kimin kazandığının belli olmadığı,” t zamanda” lâstik gibi uzuyor. Bunun başta gelen sebebi hiç şüphesiz
savaşın en kârlı sektörlerin başında gelmesi ve buna istinâden silâh sanayilerinin doymak bilmez iştahları
. Bir savaş ne kadar yoğunlaşırsa veyâ uzarsa, o kadar çok kazanıyorlar çünkü. O hâlde her
savaşın nihâyetinde, şöyle veyâ böyle bir barışın geleceğini varsaymak son derecede hatâlı
görünüyor. Soğuk Savaş devrinde, merkez kapitalist bloku dengeleyen yarı merkez blok, yâni Sovyetler Birliği’nin çökmesinin bu durumu daha da ağırlaştırdığını söyleyebiliriz. Neocon meydan okumalar 1970’lerden başlayarak,üstelik o sonu gelmez Vietnam Savaşı’nın bitirilmesinden sonra gelişti; ama en azgın evresini, Sovyetler çöktükten sonra 1990’lardan sonra yaşadı.O günlerde yaşanan ultraliberal esrikliğinin görmediği de buydu.1970’lerde başlayan derin krizlerin dünyâyı nerelere sürükleyeceğini hiç hesap etmeyen bir yüzeysellikti bu.