Terörsüz Türkiye idealine olabilecek en yakın mesafeye yaklaşmış bulunuyoruz. Türkiye’yi PKK özelinde son 41 yıldır ama daha geniş tarihsel perspektifte yüzyıldır meşgul eden bir meselenin nihai anlamda çözümü için bütün şartlar neredeyse oluşmuş durumda. Yüz yıl önce bu soruna kaynaklık eden devlet bakışından, ulusalcı inkârcı yaklaşımdan, Kürtleri yok sayan, onları ademe mahkûm eden ve zaman zaman rahatsızlık ifade edenlerin üzerine tunç elini vurarak ezen, kıran kibirli devlet bakışından bugün
Terörsüz Türkiye idealine olabilecek en yakın mesafeye yaklaşmış bulunuyoruz. Türkiye’yi PKK özelinde son 41 yıldır ama daha geniş tarihsel perspektifte yüzyıldır meşgul eden bir meselenin nihai anlamda çözümü için bütün şartlar neredeyse oluşmuş durumda. Yüz yıl önce bu soruna kaynaklık eden devlet bakışından, ulusalcı inkârcı yaklaşımdan, Kürtleri yok sayan, onları ademe mahkûm eden ve zaman zaman rahatsızlık ifade edenlerin üzerine tunç elini vurarak ezen, kıran kibirli devlet bakışından bugün eser yok.
KABUL EDELİM Kİ 41 YIL ÖNCE ERUH VE ŞEMDİNLİ’YE TERÖR SALDIRILARIYLA YOLA ÇIKAN PKK DEVLETİN BU İNKÂRCI YAKLAŞIMINDAN KENDİNE MAZERETLER BULDU.
Devir kimlikler siyaseti devri. Ayrı bir dil, ayrı bir kültür ve yaşam biçimine sahip Kürt gençlerini bundan dolayı maruz kaldıkları muameleler dolayısıyla ikna etmek hiç de zor olmuyordu. Zaten PKK ikna edemese hemen arkasından yoklamaya gelen güvensiz ve sürekli şüpheci devlet uygulamaları gençleri kolaylıkla ikna ediyordu.
Devlet görevlileri halka PKK’nın sağlayamadığı bütün örnekleri, uygulamaları, yaklaşımları sergileyerek Kürt gençlerini devlete düşman ediyordu.
Bunun bir iş birliği içinde yapıldığına dair çokça rivayet dolaştı ortalıkta.
Devletin imkanlarıyla yapılanmış ve kendilerine “derin” payesi yakıştırmayı pek seven cuntacıların bu tarz-ı siyasetten nemalandıkları çok açıktı
. Ama onların kısa vadeli, çıkarcı nemalanmalarının bedelini bu ülkenin Türk ve Kürt evlatları, anaları, babaları ödüyordu. Dahası dünya tarihinde ve coğrafyasında her bakımdan öncü, model bir rol oynaması beklenen Türkiye ödüyordu. Türkiye tam yüz yıl boyunca bu dar mengeneye sıkışıp kaldı. Tarihe söylemesi gerekeni söylemekten geri bırakıldı, engellendi.
PKK ortaya çıktığı andan itibaren onu var eden koşulların sadece Türkiye’deki Kürt sorunu olmadığı da çok açıktı. Bu sorun Türkiye’ye bir sınır çizmek isteyen, deyimi kullanmayalı çok olmuştu, iç ve dış mihraklar için tam elverişli, profesyonel bir uluslararası bir şirket olarak çalıştı. Bu sorunun çözümü demek çok ortağı bulunan ve herkesin büyük hisselerinin bulunduğu bir şirketin kar payları ödenmeden tasfiyesi anlamına gelecekti. Bunu bilmeden veya hesaba katmadan sorunun kökten çözümüne kalkışan herkes kısa süre içinde oyun dışı bırakıldı veya büyük bedeller ödemek zorunda bırakıldı.
Turgut Özal, Eşref Bitlis, Adnan Kahveci, Uğur Mumcu
bunların tipik örnekleriydi.
2002 YILINDA BU ÜLKENİN YÖNETİMİNİ DEVRALAN ERDOĞAN DA İŞİN ŞİRKET BOYUTUNU HİÇ KAALE ALMADAN “KÜRT SORUNU” BOYUTUNU ÇÖZMEYİ İNSANİ VE İSLAMİ BİR SORUN OLARAK TELAKKİ EDEREK ÜZERİNE GİTTİ.
2005 Ağustos ayında Diyarbakır’daki meşhur konuşmasında “Kürt sorununu, tanıdığını ve çözmeye ahdettiğini” ilan etti ve gerçekten işin Kürt sorununa ilişkin boyutlarını çözdü. O yüzden zamanla “
” deme lüksüne ulaştı. Onun bu sözlerine Kürt sorununun devamını arzulayanların, bu sorundan geçinenlerin çok kızdığını biliyoruz. Oysa bu süreçte yapılanlar biraz vicdanı olanın göz ardı edemeyeceği devrimlerdir. Neyse. Uzun uzun konuşuldu, tartışıldı. Şimdi yeni bir aşamaya gelindi.
Öcalan’ın PKK’ya silah bırakması için sunduğu tablo aslında tam da bu tablo hakkında bir farkındalık oluşturmaktan öteye gitmiyor.
PKK’yı veya başka herhangi bir Kürt hareketini silahlanmaya sevk eden koşullardan eser yok şimdi.
Türkiye Kürt sorununu çözmüş ve PKK’nın bu kavgayı sürdürmek için Kürt sorunundan kaynaklı hiçbir sebebi veya zemini kalmamıştır.
Bu daha önce de, çözüm süreci esnasında, söylediği şeydi aslında. Ama o zaman uluslararası koşullar ve yine şirket hissedarları paylarından vazgeçmemiş,
özellikle Kuzey Suriye’de ABD-İsrail’in sunduğu ihaleler çok cazip gelmişti.
Bugün o koşullar da yok. ABD Trump yönetiminde Suriye’den çekiliyor, üstelik İsrail’e rağmen.
İsrail’inse bugün kendine hayrı yok vereceği bir ihalede verdiği sözleri tutma ihtimali bile yok.
Uluslararası konjonktür büyük ölçüde terörsüz Türkiye ihtimalini destekliyor.
Kalan tek şey belki de yıllardır bu sorunla yaşamaya alışmış toplumun bütün kesimlerinin bu yeni süreci anlaması ve ona uygun bir dil, bir davranış bir tutum ortaya koymasıdır.
Diyebiliriz ki aslında başta DEM çevreleri olmak üzere toplumun bütün kesimleri bu süreci çok iyi algılamış, benimsemiş ve desteklemiş ve ifadelerinde dengeli, ölçülü ve dikkatli davranıyorlar.
Esasen bu saatten sonra silah bırakma ve kendini feshetme kararı vermeyecek bir PKK’nın kendi tabanında ciddi bir meşruiyet sorunu olacak, bir oyun bozan muamelesi görecektir.
CHP TENCEREDEN UZAK MI DURSA?
Ancak daha önceki gibi yine süreci bir türlü benimseyememiş bir CHP sorunumuz olacak gibi.
Van’daki mitingde konuşan
"Manisalılar belediye başkanı seçiyor, geçip yönetiyor. Osmaniye'de seçiliyor, yönetiyor. Rize'de seçiliyor, yönetiyor. Diyarbakır'a, Batman'a gelince 'Siz seçemezsiniz, seçerseniz de yönettirmeyiz' diyorlar. İşte Kürt sorunu budur" diyerek ya pişmiş aşa su katmanın basiretsizliğini veya sürece çomak sokmanın sorumsuzluğunu ortaya koymuş.
Allah aşkına tam bu aşamada söylenecek sözler mi bunlar?
DEM’in hatta PKK’nın bu saatte öne sürmediği, hassasiyetle bir kenara atmış oldukları argümanlara Özel’in bu saatte sarılmasının anlamı ne?
Belediye Başkanlığı görevinden yerine kayyum atanarak alınmış olan
bile bu sürecin önündeyse bu tartışmaların üzerinden zaten çok fazla şey geçmiş demek, bunları bu saatte dillendirmenin adı en iyi ihtimalle “
”.
Ama yeri gelmişken hatırlatalım. Belediyeye kayyumlar Kürtler seçtiği için atanıyor değildi. PKK bu belediyelere kendi kayyumunu atayıp terör faaliyetlerine bağladığı için atanıyordu.
Kürt sorununun Türkiye’deki kaynağı, nedeni ve başlatıcısı CHP olmuştur. Şimdi AK Parti’nin lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncülüğünde bu sorun çözülmüşken PKK’nın bile süreç içinde çöpe atmış olduğu bu laflara sarılmak sadece Türkiye’ye onca zaman, insan, enerji ve maneviyat kaybettirmiş olan bu sorunun failini hatırlatmış olur. Üstelik bu sorun bu şekilde çözüldüğünde zaten görülmüş olacak ki, kayyum meselesi de kendiliğinden çözülmüş olacak. Herkes istediğini seçmiş olacak, herkes layık olduğu şekilde yönetilmiş olacak.
#Terörsüz Türkiye
#diplomasi
#Yasin Aktay