Ağustos ve eylül ayları bizim MTO’da akademik yaz kamplarımızın yapıldığı mevsimdir. Bu sene altı şehrimizde dokuz akademik yaz kampı düzenleyeceğiz. Bilim felsefesinden tarih felsefesine, siyaset felsefesinden hukuk felsefesine, sinema, edebiyat, mimarlıktan siyere ve pek çok akademik, kültürel ve sanatsal alana kadar sayısız disiplinde yüzlerce özgün makale sunulacak.
Bütün makalelerin tek derdi var: Sinemada, edebiyatta, sanatta nasıl İslâmî bir dil kurarız; sosyal bilimlerde, felsefede, psikolojide, nörolojide vs. nasıl bir İslâmî kavramsal harita ve metodoloji geliştirebiliriz, sorularının izini sürmek…
Benzersiz, ruh dolu, çap ve kalitenin zirve yaptığı, kardeşlik ruhunun iliklerimize kadar yaşandığı, ülkemizin akademik, kültürel ve fikrî olarak önünü açacak büyük atılımların tohumlarını ekecek bu yılki kamplarımızı, MTO Azerbaycan Temsilcisi Vuqar Azizov kardeşimin nefis kaleminden paylaşacağım sizlerle bu haftaki yazılarımda. Zihin açıcı okumalar…
***
Bir seyahat başlamakta…
İstanbul’da başlayan ve yine İstanbul’da bitecek bir sefer. İstanbul’u aramak için yola çıkılan, ama İstanbul’u Anadolu’nun maneviyatında bulan bir sefer…
Gece yolcuları yine yola çıkmış durumda. Anadolu’nun gönül coğrafyasında yürümenin zevkiyle, ayın hakikatten aldığı ışık yolları aydınlatıyor; yıldızlarla gideceğimiz yön belirleniyor.
Bu, bir Kur’ân yolculuğudur.
Bu yolculuğun medeniyet tasavvurundaki adıdır: Kamplar.
Kamplar, sadece bir toplanma meclisi değildir; İstanbul’u “bil”mek için çıkılan bu yolculukta, Anadolu’nun kalbinde İstanbul’un kurucu ruhunu “bul”ma çabasıdır.
Kamplarda bulunan anlam ve ruh, İstanbul’da “ol”gunlaşan hayat demektir.
Zira Batı Roma’nın fethi de ancak olgun İstanbul’dan başlayabilir.
Ama önce İstanbul’un kendisini bulması gerekir.
Kamplar, bu buluşun sütunu ve hikâyesidir.
Batı’ya dönerek şikâyet edenlerden değil; kendi özüne –yani Anadolu’ya– dönerek kendi olma hikâyesini inşa etmenin adıdır Kamplar.
İstanbul, kendini ‹bul’duğunda; Batı, kendini ‘bil’ecektir.
İşte o zaman İstanbul, hakikatin sembolü ve merkezi ‘ol’acaktır.
Bu sebeple MTO, bir İstanbul ekolü olarak doğmuştur: Kucaklayıcı ve bir ruh mektebidir.
Kamplar, bu oluşumun temel adımlarıdır.
Ve yine her yıl olduğu gibi, yeni bir sefer başlamaktadır.
Siz bu seferleri sadece gelişi güzel bir yolculuk mu sandınız?
Hayır; bu sefer, aslında s-f-r kökünden gelir; sıfır noktasına, yani başlangıç noktasına götürür bizi.
Bu sıfır, dairenin sembolüdür; daire ise İlâhî iradenin terennümüdür.
Böylece İstanbul’dan başlayan sefer, dairenin oluşumunda olduğu gibi, yine İstanbul’da bitecektir.
Ama bu bitiş, bir oluşun başlangıcıdır.
Nasıl mı?
O hâlde buyurun; bu yılki yolculuğu birlikte adım adım dokuyalım ki, medeniyet tasavvuru zihnimizde tamamlansın…
Bu seferin tamamı, “İlahi Şiar - Nebevi Şuur - Beşeri Şiir”in bestesidir.
İlahi Şiar, Allah›ın yeryüzüne gönderdiği adalet, hikmet ve estetik ölçüsüdür. Bu katmanda medeniyetin ilkesi, ilhamı ve ilahi referansı kurulur. Şiar, yön tayin eder.
KOCAELİ - Anadolu’ya açılan kapının adıdır.
Nereden? İstanbul’dan. Osmanlı döneminde ise İstanbul’a açılan kapı olmuş burası.
Bu kapı, İstanbul’dan Anadolu’ya gezi için değil, sefer için gelenlere açılır. Kocaeli, medeniyetin Anadolu topraklarına ilk adım attığı yerdir. Bu kapıdan hakkıyla geçene Anadolu’nun manevi mirası verilir. Bu kapıyı ve bu kapıda kurulan kamplar, başlıklar ve içerikleriyle aslında bir simgedir. Medeniyetin Şiarı burada doğar. Adalet fikriyle yol belirlenir; sanat ile ahenk kazanır. Bir başlangıç duası ile girilir bu kapıdan: “Ey nizam, ey anlam, bize bir yol aç.”
Bu dua kampın ruhundan dökülen pınarların sesidir. Ne diyor bu kamp bize? Nereye götürüyor?
Burada insanın varoluşsal sorusu “Adalet nedir?” sorusuyla başlar. Gazze’den kanayan yara, Anadolu’nun giriş kapısına mührünü vurarak, dertli gönülleri bu dertle hukuk ve adalete bakmayı teşvik eder. Aksi halde, katı kuralcılık ruhu öldürür. Gazze, ruhun kendini Anadolu’da hatırlattığı mekan olarak çıkar giriş kapısı olan Kocaeli’de karşımıza. İşte burada, Gazze’den başlayıp uluslararası hukukun adaleti koruma kapasitesine dair sorunlar tartışılır.
Bu kampta anlamaya başlıyorsun ki, bu dünyada yaşasan da Gazze sana bu dünyayla yaşamamanı öğretiyor. Modern hukuk ve siyaset felsefesinin çıkmazı, kurallarında değil, ontolojik ve teorik zeminindedir. İnsan-toplum arasındaki gerilim, Gazze’de ölen ruhun sancısıymış meğer. İlahi Şiar, artık Gazze’den hakikatli bir slogan olarak hukuk ve adalet üzerine yeniden ontolojik zemin kurmamızı fısıldıyor bize. Belki de artık haykırıyor.
Hukukun yetersizliği, insan ruhunun estetik ve yaratıcı boyutuyla tamamlanmaya çağrılır. Hukuktaki soğuk rasyonaliteyi tamamlayan estetik, insan ruhunun açılımıdır.
Edebiyat, film ve mimarlık gibi sanat dalları medeniyetin ruhunu yaratır ve onu ifade eder. İşte bu noktada sanat, temeli atılan hukukun soyut adaletini somut ve hem yaşayan hem de yaşanılan bir gerçekliğe dönüştürür. Burada sadece adalet aranmaz, adaletin ruhu aranır. Hukukun hakikati adaletten akan ruhudur.
Burası medeniyet suyunun ilk göründüğü pınardır. “Hukuk, bir toplumun vicdanıysa; sanat, o vicdanın lisanıdır.”
Bu açılım, tarih ve kültürün derinliklerine inerek insanın aidiyet sorusuna cevap aramaya sevk eder.
Burası bizi bir başka durağa götürür. Kütahya...
KÜTAHYA - Osmanlı medeniyetine çeyiz olarak katılan şehir.
Evlilik aslında birlik ve büyümenin, aşkın sembolüdür. Bu sembolü Osmanlı medeniyetinde çeyiz olarak görülen bir yüzüdür Kütahya. Bir ihsan bir nimet. Anadolu Beylerbeyi merkezi. Doğu ile köprü.
Ahmed-i Dai’nin yaşadığı şehir, Evliya Çelebinin ailesinin meskeni. Yavuzun bir zamanlar burada sancaktarlık yapması, Kütahya’nın gece yolculuğundaki geleceğe doğru yönelişindeki önemini daha da artırıyor.
Burası geleneğimizin hafızası, irfanla sabit ilkelerin konulduğu mekan. İlahi Şiar burada kök salarak, fikir ağırlığıyla yalnızca ses değil, istikamet kazandıran öz haline gelir.
Kocaeli’nde inşa ettiğimiz sanatın ruhu, burada derin düşünce ile tarihi hafızaya bağlanır. Osmanlı medeniyetinin ruhu, çağdaş İslam düşüncesiyle buluşur. İslam düşüncesinin temelinin atıldığı kamp. Kütahya, tarihi özünden İslam düşüncesinin şifrelerini hafızalardan hafızalara aktarır. Bu aktarma, bu buluşma, medeniyetin köklerini hatırlatır ve çağdaş sorunlara yeni perspektifler kazandırır.
İslami ilimler yeniden hakikate dayalı inşa olunur. Modernite kaygısıyla ilimler epistemik zeminde şekillenmez, yatay eksenden dikey eksene doğru ilimler marifete göre şekil alır.
İşte bu noktada, ilimlerin anlaşılması için bilginin yeniden İslamileştirilmesi gerekiyor. Bu, medeniyetin zihinsel alt yapısının yeniden inşasını sağlar. Bilgi, Varlıkla buluşur. Bilgi, İslam›ın ruhundan medeniyete ve hayata doğru varlığın bir mertebesi olarak tecelli ederek, İslamiyet bilgini hayata aktarmanın ontolojik zeminini kurar.
Kütahya, geçmişin hikmetine eğilmenin eşiğidir. Burada yankılanır, Osmanlı’nın iç sesi. Burada buluşur tarih ve bugün, kültür ve düşünce. Bilinç bu noktada, geçmişten gelen sesi, geleceğe yürüyüşü şekillendirir.
İlahi Şiar bu kampta tamamlanır. “İlahi Şiar”ın iç derinliğini taşıyan, hukukla ruhu, sanatla manayı birleştiren bir Osmanlı şehri kampın ruhunda geleceğe doğru ufuk açar. Bir ‘kurucu anlam’ durağı.
Kütahya: “İlahi Şiar”ın Anadolu’da ete kemiğe büründüğü, hukuk, sanat ve hikmetin; ruh ile birlikte yoğrulduğu bir medeniyet kavşağıdır...
Bu kavşak bizi bir sonraki durağa götürüyor.
Sonraki durağımız Çorum olacak inşallah.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.