MTO akademik yaz kampları: Medeniyetin kalbinde bir diriliş iklimi (3)

04:0025/07/2025, Cuma
G: 25/07/2025, Cuma
Yusuf Kaplan

MTO Akademik Yaz Kampları, ülkemizin akademik hayatına ruh, entelektüel hayatına derinlik katacak uzun soluklu bir medeniyet inşası yolculuğunun kilometre taşlarından birini oluşturuyor. MTO kamplarını MTO Bursa temsilcimiz Nuri Gür Bey’in kaleminden yazıyoruz. Tarihe kayıt düşen bir metin bu. Zihin açıcı okumalar… MEDENİYET: ORTAK BİR RUH İNŞASI YOLCULUĞUDUR Yusuf Kaplan hocamız her fırsatta “medeniyet, birlikte inşa edilir” derken, kastettiği şeyin yalnızca düşünsel birliktelik olmadığını yaşayarak

MTO Akademik Yaz Kampları, ülkemizin akademik hayatına ruh, entelektüel hayatına derinlik katacak uzun soluklu bir medeniyet inşası yolculuğunun kilometre taşlarından birini oluşturuyor. MTO kamplarını MTO Bursa temsilcimiz Nuri Gür Bey’in kaleminden yazıyoruz. Tarihe kayıt düşen bir metin bu. Zihin açıcı okumalar…


MEDENİYET: ORTAK BİR RUH İNŞASI YOLCULUĞUDUR

Yusuf Kaplan hocamız her fırsatta “medeniyet, birlikte inşa edilir” derken, kastettiği şeyin yalnızca düşünsel birliktelik olmadığını yaşayarak kavradım. Bu birlikte inşa hâli, aynı anda hem düşüncenin hem de duygunun kurucu ortaklığına dayanıyordu. Ortak bir hedef için yazmak, ortak bir gaye için düşünmek, ortak bir ruh için seferber olmak… Bu birliktelik, bizi yalnızca bir yazı kampında buluşturmadı; bu birliktelik, bizi bir medeniyet tasavvurunun kalbinde buluşturdu. Her biri kendi kelimesini getirdi ama birlikte bir cümle olduk. Herkes kendi sorusunu taşıdı ama birlikte bir cevap doğurduk. Bu ortak üretimin, bu kolektif bilinç hâlinin, bu ruh kardeşliğinin kendisi zaten bir medeniyet inşasıydı. Medeniyet, işte böyle içten içe örülen, kalpten kalbe yayılan bir duvar gibi yükselir.

Kardeşlik, yalnızca bir aradayken anlam kazanmaz; esas kıymeti, yollar ayrıldığında da sürüp gidebilmesindedir. Kamplar sona erdiğinde içimde oluşan o derin boşluk hissi, işte tam da bunun bir yansımasıydı. Çünkü bir bağ kurulduğunda, bu bağ ne sadece zamana ne de mekâna sıkışır; o bağ, gönle işlenir ve her dua ânında sessizce yeniden uyanır. Ben kamp bittiğinde kardeşlerimden uzaklaştım sanmıştım; oysa onların dualarını içimde taşımaya devam ettiğimi, her adımda daha iyi anladım. Onların yazdığı her metin, artık sadece yazılı bir ifade olarak kalmadı; birer hatıra, birer ilham ve yoldaşlık izleri olarak kalbime kazındı. Bu kardeşlik bana basit bir dostluk hissinden çok daha fazlasını sundu; içimde bir aidiyet hissi uyandırdı, bir sahiplenme duygusu inşa etti ve birlikte büyüyebilmenin imkânını tanıdı. Artık yürüdüğüm yolları tek başıma kat etmiyorum; adımlarımda onların gölgesi var, iç sesimde onların sesi yankılanıyor ve her duamda onların yüreğiyle birlikte yürüyorum.

Uhuvvetin bir başka anlamı da birbirini yükseltebilmektir. Kardeşini yüceltmeyen biri, kendi yücelişini de tamamlayamaz. Bu yüzden her kardeşimin başarısı içimde gerçek bir sevinç uyandırdı; her fikri zihnimi besledi, her emeği beni sorumluluğa çağırdı. Çünkü kardeşlik, sadece paylaşmakla sınırlı olmayan; onun değerini korumak gibi ağır ama kıymetli bir yükü de omuzlara yükleyen bir bağlılıktır.

MTO’da hepimiz yalnızca kendi yürüyüşümüzü sürdürmedik; birbirimizi de omuzladık, birlikte yürümeyi öğrendik. Ve bu omuzlama, zamanla büyük bir inşa hareketine dönüştü. Yaşadıkça fark ettim ki, aramızda sadece düşünsel bir büyüme yaşanmadı; ahlâkımızda, ruhumuzda, duygularımızda ve hatta estetik idrakimizde de derin bir genişleme meydana geldi. Her birimiz ayrı bir ses taşıyorduk belki; fakat bir araya geldiğimizde içimizde bir senfoni doğdu. Bu senfoni içinde ne kendi sesimi bastırma arzusu vardı ne de bir başkasının sesini susturma kaygısı. Her bir ses, ötekine yer açtıkça büyüdü; birlikte çalınan bu hakikat melodisi, ruhlarımızda yankılanarak iç dünyamıza işledi.

Bazen birlikte susmayı da öğrendik; çünkü kardeşlik yalnızca konuşmalarla kurulmaz. Bazı anlarda en kuvvetli bağ, yan yana durmakla, sükûtla örülür. Susmak ama susarken de anlaşabilmek… Bu sessizliklerin dahi kendine özgü bir dili, taşımakta olduğu bir anlam vardı. Çünkü olur ya, kelimeler yorulur, cümleler kifayetsiz kalır; fakat kalpler birbirini taşımayı sürdürür. İşte bu taşıyış, MTO’nun ruh ikliminde öğrendiğim en derin kardeşlik halleri arasında yer aldı.


KARDEŞLİK: YÜREĞİME YÜKLENEN EMANET

Artık bu kardeşliği, geçmişte yaşanmış güzel bir anıdan ibaret görmüyorum; içimde taşıdığım bir sorumluluk, yüreğime yüklenmiş bir emanet gibi hissediyorum. Ve biliyorum ki, diriliş sadece insanın kendi yürüyüşüyle tamamlanmaz; nasıl ki uyanış, ruhların birlikte kanatlandığı bir hâlse, inşa da ancak birlikte nefes alanların ortak çabasıyla derinleşir ve gerçek anlamına ulaşır. Kardeşlik, bu inşanın görünmeyen harcıdır; sessizce kurulan çatısı, kalpten örülen duvarıdır.

Kalem elimdeyken, sadece bir yazı yazmıyor; aynı zamanda iç âlemimin taşlarını yerli yerine koyuyordum. Her cümlede, geçmişten gelen bir çağrıya cevap veriyor; her paragrafta, geleceğe bırakılacak bir iz kuruyordum. Yazdıkça kendimi yeniden tanıdım; hangi kelimenin nereye oturduğunu buldukça, içimdeki boşlukların dolmaya başladığını fark ettim. Düşünce sadece zihinsel bir hareket olarak kalmadı; ruhumda yankı bulan, kalbimde yer edinen bir hâle dönüştü. Satırlar ilerledikçe, yalnızca anlamlar kurulmuyordu; aynı zamanda bir benlik doğuyordu kelimelerin içinden. Her nokta bir duruş, her virgül bir nefes, her başlık bir yönelişti. Ve bu yöneliş, beni hem fikre, hem de fikrin ruhuna, fikrin arkasındaki o derin sese götürüyordu. Yazmak, artık bir ifade çabası olmaktan öteye geçti; bir inşa disiplini, bir ruh terbiyesi, bir aidiyet meselesine dönüştü. Çünkü her satırda yeniden kuruldum, yeniden inşa edildim, yeniden hatırlandım.

Kalem elimdeyken yalnız yürümüyordum; Yusuf hocamızın sessiz direnişi, kardeşlerimin yürekten yükselen duaları ve MTO’nun ruhunu taşıyan her kitap, her cümle yanı başımda duruyordu. Attığım her harf, kendi sesimin ötesinde; birliğin, fikrî kardeşliğin ve ruhların aynı hakikate yönelişinin yankısını taşıdı. Satırlar arasında ilerledikçe hem bir metnin, hem de bir medeniyetin izlerini sürüyor, geçmişin sedasını bugünün kalbinde yankılatıyor ve yarına uzanan yeni bir köprü inşa ediyordum. Yazmak düşünmekle sınırlı kalmayıp; her cümleyle bir taşı yerleştiriyor, her paragrafta bir kubbe yükseltiyor ve her fikirle içimde bir mabet inşa ediyordum. O mabedin en derin taşlarında, Yusuf Kaplan hocamızın sessiz ama köklü çağrısı yankılanıyor; hakikatin izini süren, ihyayı inşa ile buluşturan o büyük yürüyüş, kalemimden gönlüme akan bir sorumluluk haline dönüşüyordu.


MEDENİYET, GEÇMİŞTEN DEVRALINAN MİRAS DEĞİL, GELECEĞİ İNŞA EDECEK BİR DİRİLİŞ VE VAROLUŞ YOLCULUĞUDUR

Medeniyet, sadece tarihten devralınan bir miras olarak kalmaz; bugünde inşa edilen ve yarına taşınacak sistemli bir dirilişin adıdır. Ben bu dirilişi önce kelimelerde fark ettim, ardından davranışlarımızda, sonra da birbirimize duyduğumuz sarsılmaz bağlılıkta gördüm. MTO 100 Kitap Listesi’yle ilmik ilmik örülen o büyük düşünce haritası, bana sadece ne okumam gerektiğini göstermedi; nasıl düşüneceğimi, nasıl inşa edeceğimi de adım adım öğretti. Her kitap bir temel taşıydı; kimi sağlamlık veriyor, kimi estetik duyguyu derinleştiriyor, kimi de taşıyıcı bir kiriş gibi tüm fikrî yapının yükünü üstleniyordu. Yapıyı ayakta tutmak için yalnızca kitaplar yeterli olmazdı; o yapıya ruh üfleyecek bir iklim, bir nefes, bir diriliş zemini gerekiyordu. İşte MTO Akademik Yaz Kampları, tam da bu ruhun düşünceye, yazıya, kardeşliğe ve hayatın bütününe üflendiği bir mektep oldu. Orada öğrendim ki, bina sadece taşla örülmez; zamanla, sabırla, emekle ve içten yükselen dualarla gerçek yüksekliğine ulaşır.

Yusuf Kaplan hocamız, bu inşa sürecinde yalnızca bir rehber olmanın ötesinde bir öncüydü; sadece ne yapılması gerektiğini göstermiyor, nasıl yapılacağını yaşayarak örnekliyordu. Her cümlesinde bir harç, her hatırlatmasında bir mihrap, her sessizliğinde bir yapı taşı gizliydi. Bazen bir uyarısı tüm yapıyı yeniden kurmamıza vesile olurken, bazen bir sözü elimizdeki kalemi sağlamlaştırdı. Onun bakışlarında bir ustanın titizliği, bir mimarın sezgisi ve bir mürşidin sabrı birlikte parıldıyordu. Bu yüzden yazılarımız, sadece akademik disiplinin sınırlarında kalmak yerine; hakikatin izini süren, medeniyetin ruhunu taşıyan yapı unsurlarına dönüştü. Her yazı bir duvar, her paragraf bir sütun, her kavramsallaştırma bir kubbe olarak yükseldi.

Ve o kubbenin altında yalnızca düşünmekle kalmayıp, secdeye vardım.


#MTO
#Medeniyet
#Yusuf Kaplan