Bilinç dışına gömülü bir şiddet ayini: Siyonizm

04:009/04/2025, Çarşamba
G: 9/04/2025, Çarşamba
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv

Doç. Dr. Hayrettin Kurt

Rümeysa Öztürk trajedisi uluslararası hukukun bilinçaltındaki tüm ifrazatları ortaya çıkardı. Kaba tabirle “döktü.” 20. yüzyılın ortasında uluslararası hukukun, şımarık bir terör organizasyonu tarafından çiğneneceği kimin aklına gelirdi ki! Bu aralar, psikiyatrist Carl Gustav Jung’ı okuyorum. Ondan mülhem bir bilinçaltı değerlendirmesi yazdım. Şurası çok net, Gazze insanlığın kendi barbarlığına bir ayna tuttu. Batılılar geçmişe (Yahudi meselesine) hala Auschwitz’in tel örgülerinden bakıyorlar. Gördükleri insanlığın en vahşi seri katilinin bir anıt gibi karşılarında yükselmesi, kendilerinin ise bu anıt karşısında sinek gibi, pespaye ezilmesi. Bu eziyet halinden de zevk alıyorlar. Mazoşist bir zevk hali, irrasyonel ama kayıtsız şartsız tam destek hali, kendini savunma hakkı zırvalığı…

Holokost, “Batı’nın yahudileşmiş vicdanını” her seferinde yeniden tekrarlayan ancak bu sefer kurbanın psişik ruhuna göre şekillendirdiği bir travma oldu. Ancak bu travmanın kendisi, zamanla bir mitolojiye, seküler bir kutsallığa, eleştiriden muaf bir dogmaya dönüştü. Holokost söyleminin tarihsel dehşeti, günümüzde bir anlatı olarak, politik faydacılıkla yoğrulmuş bir dokunulmazlık zırhına bürünmüş durumda. Bu, hakikatin değil, kutsallaştırılmış zehir saçan bir efsanenin sahnesidir.


KURBANIN RUHU FAİLİN BEDENİNE SİNDİ

İsrail terör organizasyonu, bu mitin üzerine inşa edildi. Holokost, modern (!) İsrail’in varoluşsal meşruiyetini sağlayan sembolik bir zemin oluşturdu. Ancak bu zemin, aynı zamanda bilinçdışına gömülü bir şiddet ayinini de beslemektedir. Çünkü travmanın bastırılmış enerjisi, kolektif bilinçdışında daima geri döner ama bu kez failin maskesiyle… Fail, Hitler’dir, bu çok net. İsrail, Mitler ve Terör kitabında Roger Graudy, Siyonistlerle Hitler’in aynı idealde buluştuklarını yazıyordu: Faşizan ırkçılık! Hitler’in nasyonal sosyalizmi Almanya’da, Siyonizm ise Filistin’de ırkçı bir devlet istediler. İkincisi bunu başardı. Burada kurbanın ruhu, failin bedenine sinmiştir. İsrail’in Gazze’deki pratiği, bu dönüşümün trajik yansımasıdır. Artık kurban, kendi mitolojisinin mahkûmu olarak başkasını kurban etmektedir. Hem de dört köşe zevkle!

Şiddet, burada fiziksel bir gerçeklik, metafizik ilkellik, zayıfı öldürmenin verdiği bir hazza ulaşma halidir. Haksızlığın dili, kutsallığın maskesiyle konuşur. Devletin ve halkın kolektif hafızası, geçmişin acısını adeta kutsal bir öfkeye dönüştürür. Her taş, her duvar, her kurşun bu mitin bir replikası gibi davranır: Bunu bize yaptılar, şimdi biz onlara yapıyoruz.

Böylece tarih, kendi karanlık tiyatrosunu yeniden sahneler. Burada muhatabın Gazze olması da önemli değildir. Türkler, Kürtler, Araplar, Rümeysa Öztürk… Herkes burada layık olduğunu bulacaktır.


İSYAN ÇIĞLIĞI

Eleştirel akıl, bu mitin karşısında diz çökmeye zorlanır. Holokost’a dair her sorgulama, her alternatif anlatı, “inkârcı” yaftasıyla bastırılır. Bu, hukukun, uluslararası meşruiyetin, kurumların, kuralların ve ahlakın da sonudur. Bilindiği üzere hukuk, sorgulama cesaretiyle başlar; dogmaya karşı gelme hakkıyla yaşar. Ancak Holokost efsanesi, Batı’nın yeni dokunulmazlığını oluşturmuştur. Bu da onlara yeni konfor alanı sağlar. Sorgulamak artık etik bir sapkınlık sayılır. Tıpkı malum ezik Alman Başbakanı gibi…

İşte bu yüzden Batı başkentlerinde düşünen, yazan, sorgulayan, eleştiren genç akıl İsrail nefretini -her ne kadar ilk bakışta irrasyonel ve ilkel görünse de- aslında modernliğin çelişkilerine karşı bir isyan çığlığı olarak başlattı. (Burada bir parantez açmak istiyorum: Nureddin Topçu’nun İsyan Ahlâkı eseri herhalde başta California Üniversitesi öğrencileri ile Rümeysa Öztürk için yazılmıştır.)


BU ŞİZOFRENİ HALİNİ DURDURMAMIZ GEREK

Holokost’un ve İsrail’in Pers ateşi gibi sönmeyen nefretine gelince, bazen İsrail bilinçdışının koyu karanlık patlamasıdır; bazen, efsaneleşmiş kurbanın fail olarak yeniden doğuşuna verilen bir tepkidir. Ancak bu tepki, kurbanın dilini değil, failin aynasını yansıtır. İsrail terör organizasyonunun nefreti, aslında Holokost efsanesinin bilinçdışı çarpıtmasıdır.

Mitler, hakikati örtmek için vardır. Holokost’un efsaneleştirilmiş hali, ne Yahudilerin acısını ne de insanlığın utancını temsil etmiştir. O artık bir ayin, bir tören, bir anlatı, bir histeri, bir sanrı, bir nöbet halidir. Ve bu anlatı, şiddeti meşrulaştırdığı her anda, kendisini yeniden üretir.

Basının ve hukukun görevi (süreç boyunca hukuku göremedim. Burası basın olarak okunmalıdır), bu mitolojik yapıyı çıplak bırakmaktır. Ne nefreti kutsamak ne de kutsallığı dokunulmaz saymak. Asıl trajedi, kurbanın kendi acısının simgesel kudretiyle başkasını kurban etmesidir. İnsanlık, bu sonsuz döngüyü kırmadıkça, tarih yalnızca tekrar eden bir şiddet anlatısı olmaya devam edecektir.

Her seferinde öldürmekle, tecavüz etmekle, iğdiş etmekle kendini üreten bu sarmalı, bu hastalıklı ruh halini, bu şizofreni halini durdurmamız gerekiyor!


#Siyonizm
#Rümeysa Öztürk
#terör