
İngiliz Muhipleri Cemiyeti gibi günümüzde de demokrat maskesi takan bazı gönüllü iş birlikçiler, emperyalist güçlerin çıkarlarını koruma uğruna, kendi milletlerini aşağılamaktan, şikayet etmekten, milli değerlere saldırmaktan ve terör örgütlerine meşruiyet kazandırmaktan çekinmemektedir.
Mondros Mütarekesi’nden bir hafta sonra, 7 Kasım 1918’de İngilizler, işgal etme planlarını hızla devreye sokarak Basra Torpidosu ile İstanbul’a çıkmışlardır. 6-12 Kasım 1918 tarihleri arasında, Çanakkale Boğazı’ndaki stratejik istihkamları ele geçirerek Osmanlı’nın savunma hatlarını tamamen etkisiz hale getirmişlerdir. Bu işgal sürecinde yalnızca düşman askerleri değil, Türk vatanına ihanet eden iş birlikçiler de olmuştur.
Daha İngiliz askerleri resmen İstanbul’a girmeden, İngiliz Muhipleri Cemiyeti (İMC) adıyla bir ihanet örgütü kurulmuş ve işgalcilere sadakatle hizmet etmek için harekete geçmiştir. Bu cemiyet, sözde bir sivil toplum kuruluşu gibi gösterilse de gerçekte işgal kuvvetlerinin bir istihbarat ve casusluk merkezi olarak faaliyet göstermiş, vatanseverlerin tasfiyesi için İngilizlere hizmet etmiştir.
KARA GÜNLER
Milli Mücadele sürecinde, Osmanlı Devleti’nin bağımsızlığına ve Türk birliğine zarar veren kuruluşlardan biri de tam adı “Türkiye’de İngiliz Muhipleri Cemiyeti” olan ve İngilizcede “Association of the Friends of England in Turkey” olarak yazılan sözde sivil toplum kuruluşudur. 20 Mayıs 1919 tarihinde kurulan cemiyetin, asıl amacı, Osmanlı topraklarını İngilizlere sunarak maddi çıkar elde etmek ve Türk milletinin birlik ve beraberliğini parçalamaktır. Alemdar gazetesinin 22 Mayıs 1919’da sevinerek yayımladığı beş maddelik programda, Osmanlı Devleti ile İngiltere arasındaki ilişkileri güçlendirme bahanesiyle, İngiliz çıkarlarına hizmet edecek bir düzen kurmayı hedeflediğini açıkça belirtmiştir. Osmanlı toplumunun İngiliz kültürüne ve ekonomisine bağımlı hale getirilmesini sağlayarak, milli bilinci zayıflatmayı amaçlamıştır.
İMC, İngiltere ile dostane ilişkiler kurmayı amaçlayan bir yapı olduğu izlenimi verse de gerçekte kurucuları kendi şahsi çıkarlarını korumak ve İngiliz himayesi altında mevki ve servet elde etmek isteyen kişilerden oluşmaktadır. Bu yapı, yalnızca açık propaganda faaliyetleriyle sınırlı kalmayıp, Osmanlı Devleti’ni çökertmek için casusluk ve ihanet içeren gizli eylemler de yürütmüştür.
AYDININDAN DİN ADAMINA İŞ BİRLİKÇİLER
Cemiyetin görünürdeki başkanlığı Kamil Paşazade Şevket Bey üzerindedir. Fakat kurucuları arasında en dikkat çeken isimlerden biri cemiyetin tüzüğünü yazan ve gerçek liderlerinden Abdullah Cevdet’tir. Abdullah Cevdet, Batı hayranlığını ve kendi milletine duyduğu aşağılık kompleksini, emperyalistlerin hizmetine sunmuş; İngilizler tarafından İstanbul Sağlık Müdürü yapılarak ödüllendirilmiştir. İşgalcilere hizmet etmesi karşılığında kendisine verilen bu unvan, onun bir aydın değil, yalnızca bir işbirlikçi olduğunu göstermektedir. Cemiyetin kurucu ve yöneticileri arasında devletin en yüksek makamlarında görev yapan, ancak çıkarları uğruna İngilizlere hizmet etmeyi tercih eden bürokratlar, iş insanları ve dinî kimlikli isimler yer almıştır.
Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’ta da yer verdiği ve toplamda 30 adet olduğu belirtilen Sait Molla’nın mektupları okunduğunda, İskoç Presbyterian Kilisesi’ne bağlı İngiliz rahip Frew’in (Fru) cemiyetin perde arkasındaki yöneticisi olduğu açıkça görülmektedir. Frew, İngiliz istihbarat teşkilatının İstanbul’daki ajanlarından biridir. Cemiyetin İngilizlerden aldığı maddi destek ve siyasi yönlendirme, bu ajan üzerinden sağlanmıştır.
İKİ BÜYÜK HEDEF
Cemiyetin iki ana hedefinden ilki, Osmanlı Devleti’ni İngiliz himayesine sokarak cemiyet üyelerine servet ve mevki kazandıracak bir düzen kurmak; ikincisi ise, Türk milletinin birlik ve beraberliğini bozmak, isyan ve kargaşalar çıkararak milli direnişi zayıflatmak, İngilizlerin Osmanlı topraklarını kolayca ele geçirebileceği bir ortam yaratmaktır. Bu doğrultuda, cemiyet yalnızca İstanbul ile sınırlı kalmamış, Suriye, Irak ve Filistin gibi bölgelerin İngiltere’ye bağlanması için de faaliyet göstermiştir.
Türkiye’de İngiliz Muhipleri Cemiyeti, kişisel menfaatlerini vatanın bağımsızlığının önüne koyan bir grup işbirlikçinin oluşturduğu, milli birliği dinamitleyen ve Osmanlı topraklarını İngilizlere peşkeş çekerek maddi kazanç elde etmeyi amaçlayan bir yapı olarak değerlendirilmelidir. İMC’nin yöneticileri, Osmanlı Devleti’ni İtilâf Devletleri’ne, özellikle de İngiltere’ye bağımlı hale getirerek, kendi çıkarlarını koruma yoluna gitmişlerdir. Osmanlı Mebusan Meclisi’nin 11 Nisan 1920’de dağıtılması ve üyelerinin Malta’ya sürgün edilmesi sürecinde de Cemiyet, aktif bir şekilde İngilizlerle birlikte çalışarak milli iradenin yok edilmesi amacıyla mesai harcamıştır.
CASUSLUK YUVASI
Cemiyet sadece propaganda faaliyetleriyle sınırlı kalmamış, doğrudan casusluk ve isyan teşvikleriyle de milli direnişi kırmaya çalışmıştır. Millî Mücadele hakkında gizli bilgileri toplamak ve İngilizlere aktarmak için hain bir organizasyon oluşturan cemiyet, vatan hainleriyle işbirliği yaparak memlekete büyük zararlar vermiştir. İngilizler adına çalışan bu casusluk şebekesi, yalnızca Osmanlı vatandaşlarından değil, Ermeni Taşnak Cemiyeti mensupları ve Osmanlı vatandaşı görünümlü İngiliz ajanlarıyla da işbirliği yaparak hain emellerini gerçekleştirmiştir.
Kuvâ-yı İnzibatiye, Anzavur ve Kuvâ-yı Muhammediye hareketleri gibi kardeşi kardeşe kırdıran hainliklerde de cemiyetin büyük bir rolü olmuştur. Bu ihanet şebekesi, doğrudan Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, İsmet İnönü, Ali Fuat Paşalar ve Rauf Bey gibi milli mücadele liderlerinin idam edilmesini hedefleyen listeler hazırlamış ve Anadolu hareketini liderlerinden mahrum bırakmayı amaçlamıştır.
Bu örgüt, özellikle din adamları, doktorlar, eczacılar ve memurlar gibi toplum içinde güvenilen meslek gruplarını kullanarak istihbarat toplamış, İngiliz işgal yönetimine doğrudan bilgi aktarmıştır. Böylece, Anadolu’daki Millî Mücadele’yi baltalamak, cepheye silah ve mühimmat sevkiyatını engellemek ve halkın desteğini kırmak için elinden geleni yapmıştır.
PROPOGANDA AYGITLARI
Bu ihanet şebekesi, halkı kandırmak ve Millî Mücadele’ye karşı kışkırtmak amacıyla kendi yayın organlarını kullanmış, önce İstanbul sonra Yeni İstanbul daha sonra ise Türkçe İstanbul adıyla çıkardıkları gazetelerle halkın zihnini bulandırmaya çalışmıştır. Bu yayınların yanı sıra, Mes’uliyet, Sabah, Payam Sabah gibi basın organları da Cemiyet’in kara propagandasına hizmet etmiş, düşman adına çalışan kalemşörler eliyle işgal güçlerine hizmet etmiştir. Mefkure gazetesi ise bu ihaneti bir adım daha ileri taşıyarak, Cemiyet’in Ankara’da şube açmasını “müjde” olarak duyuracak kadar alçalmıştır.
Türk milletinin dirayeti karşısında, bu hain çaba boşa çıkarılmış, Heyet-i Temsiliye, Cemiyet’in propagandasının Anadolu’ya yayılmasını ve halkı aldatmasını engellemiştir. Fakat bu ihanet çetesi boş durmamış, ajanlarını Anadolu’ya sızdırarak içeriden çökertme stratejisini devreye sokmuştur. Cemiyet yalnızca casusluk yapmakla yetinmemiş, aynı zamanda Anadolu’da isyanlar çıkartarak işgali kolaylaştırmaya çalışmıştır. Sait Molla adlı hain, 24 Ekim 1919’da Papaz Frew’e yazdığı mektupta, doğrudan Sivas Kongresi’ne saldırıda bulunmayı planladıklarını açıkça itiraf etmiştir. İlgili mektupta şu ifadeler yer almaktadır:
“Sivas olayını nasıl buldunuz? Biraz düzensiz ama yavaş yavaş düzelecek... O yere batası İttihatçı basın bazen bizim işlere engel oluyor.”
Bu satırlar, Cemiyet’in doğrudan Anadolu’daki millî hareketi yok etmeye yönelik bir planı olduğunu, bunun için isyanları ve toplumsal kargaşayı teşvik ettiğini kanıtlamaktadır. 27-28 Ekim 1919’da yazdığı başka bir mektupta ise isyan çıkarma emrini verdiğini alçakça ilan etmiştir:
“Arkadaşlara propaganda için talimat verdim. Başarılarımızın ilk meyvelerini yakında toplayacağımızdan eminim, üstadım.”
TÜRK MİLLETİNİN FERASETİ
Türk milleti, bu hain planları boşa çıkarmış ve vatan topraklarını satmaya çalışan bu alçaklara fırsat vermemiştir. Mustafa Kemal Paşa, İMC’yi bir ihanet yuvası olarak görmüş ve daha ilk günden itibaren onu takip altına almıştır. 21 Ekim 1919’da imzalanan Amasya Protokolü’nde, İMC’nin Anadolu’da halktan destek toplamasının yasaklanması bu kararlılığın bir göstergesidir.
11 Aralık 1919’da Mustafa Kemal Paşa tarafından Papaz Frew’e yazılan mektup, Türk milletinin vatan hainlerine karşı tavrını netleştirmiştir. Bu mektupta, İMC’ye karşı alınan tedbirlerin artacağı ve Millî Mücadele’nin bu ihanet örgütünü tarihin çöplüğüne göndereceği mesajı açıkça verilmiştir.
Bu vatan hainleri en sonunda, Türk milletinin kararlı duruşu karşısında birer birer kaçmak zorunda kalmıştır. 1922’de zaferin kazanılmasıyla birlikte İngilizlerin yardımıyla ayakta duran bu hain şebeke de yok olmaya mahkûm olmuştur. Sait Molla, hesap vermekten korkarak Romanya’ya kaçmış, kalanlar ise cezalandırılmıştır.
HAİNLERİN DEĞİŞMEZ KADERİ
Tarih boyunca, milletimizin bağımsızlığına ve iradesine kasteden hain yapılanmalar farklı isimler ve ideolojiler altında varlıklarını sürdürmüşlerdir. Tarihin tekerrür ettiğinin en acı örneklerinden biri, 15 Temmuz 2016’da yaşanmıştır. Tıpkı İMC gibi, FETÖ adlı ihanet şebekesi de din kisvesi altında örgütlenerek dış güçlerin çıkarları doğrultusunda ülkeye saldırmıştır. Başında, dini istismar eden bir sahtekârın bulunduğu bu örgüt, milletin iradesini hiçe sayarak, bağımsız Türkiye’yi teslim almak istemiştir. 15 Temmuz gecesi, tıpkı işgal yıllarında olduğu gibi ihanet, kan ve zulüm sahneleri yaşanmış; ancak bu kez millet tıpkı Millî Mücadele’de olduğu gibi hainlere karşı durarak bağımsızlığını korumuştur.
İMC gibi açık ihanet şebekeleri kadar tehlikeli olan bir diğer grup da Batılı güçlerin güdümündeki sözde STK ve onların vitrinlerini süsleyen sözde aydınlardır. Günümüzde de liberal ve demokrat maskesi takan bazı gönüllü işbirlikçiler, emperyalist güçlerin çıkarlarını koruma uğruna, kendi milletlerini aşağılamaktan, milli değerlere saldırmaktan ve terör örgütlerine meşruiyet kazandırmaktan çekinmemektedirler.
İMC, milletine ihanet edenlerin nasıl bir sonla karşılaşacağını açıkça gösteren en büyük örneklerden biri olmuştur. Türk milletine ihanet edenler, tıpkı işgalciler gibi tarihin çöplüğüne atılmış, isimleri birer lanet vesilesi olarak anılmıştır. Türk milleti, ihaneti tanır, işbirlikçileri bilir ve bunlara karşı daima uyanıktır. İMC nasıl ki Millî Mücadele’nin zaferiyle tarihin çöplüğüne atıldıysa, bugün de Batı’nın emellerine hizmet eden ideolojik işbirlikçiler ve terör örgütleri milletin iradesi karşısında eriyip gitmeye mahkûmdur.