Faili meçhuller, işkenceler, köy boşaltmalar, iç savaş provaları ve suikastlarla geçen 90’lı yıllarda bir de postmodern darbe yaşadık. Dindarlara hayat hakkı tanımayan 28 Şubat FETÖ’yü güçlendirdi. İmam hatipler kapatılıp imam hatiplilerin üniversitelere girişleri engellenirken muhafazakar ailelerin çocukları FETÖ okullarına yönlendirildi.
MAFYA-SİYASET-DEVLET İLİŞKİSİ
- Bu olay “mafya-siyaset-devlet” üçgeninde, karanlık ilişkilerin ortaya çıkmasına yol açtı. Kazadan önce de devletin içinde bir çetenin var olduğu, faili meçhul cinayetlerden uyuşturucu kaçakçılığına kadar bir dizi suça bulaştığı konuşuluyor ama ispatlanamıyordu.Kazadan sonra dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar hakkında fezleke verildi ve bu fezleke sonucu ortaya çıkan tabloda Çatlı’yı koruyanın bizzat Ağar olduğu ortaya çıktı.Mehmet Özbay isimli, Çatlı’nın fotoğrafı bulunan silah taşıma belgesinde Ağar’ın imzası vardı. Kazadan sonra Mehmet Ağar istifa etti, yerine Meral Akşener geldi. Ağar 2011 yılında suç örgütü kurmak suçundan 5 yıl cezaya çarptırıldı.
RAPORLAR ÇETELERİ İFŞA ETTİ
MİT ÇATLI’YI KULLANDI
- TBMM, Susurluk Komisyonu’na bilgi veren Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Kontr-terör Daire Başkanı Mehmet Eymür, MİT’in Abdullah Çatlı’yı 1980 sonrası yurtdışı operasyonlarda kullandığını açıkladı. 1998 yılında dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, Dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’tan Susurluk kazası sonrası ortaya çıkan iddiaları incelemesini istedi.Kutlu Savaş raporu olarak anılan raporda da Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma teşkilatı içerisinde PKK ile mücadele için oluşturulan bazı grupların zamanla suça bulaştığı bilgisine yer verildi.
28 Şubat böyle geldi
FETÖ’YÜ GÜÇLENDİREN DARBE
- 28 Şubat 1997’de 9 saat süren MGK toplantısının sonunda, laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğu vurgulanırken, hükümetten aralarında 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi ve kılık-kıyafet kanununa uyulmasını da içeren bir dizi eylemi hayata geçirmesi istendi.“Bin yıl sürecek” sloganıyla zihinlere kazınan postmodern darbenin muhtırası bu şekilde verilmişti. 28 Şubat, dindar kesimin üzerinden silindir gibi geçerken, diğer yandan FETÖ’yü güçlendirdi. 8 yıllık kesintisiz eğitimle İmam Hatiplerin orta kısmı kapatıldı, katsayı engeli ve başörtüsü yasağıyla da tercih sebebi olmaktan çıkartıldı. Muhafazakar ailelerin çocukları FETÖ okullarına yönlendirildi. Başörtülülerin üniversiteye gitmesi ve kamuda çalışması yasaklandı. Özgürlük ve demokrasi kelimelerini dillerinden düşürmeyen bir kesim, üniversitelerde kurulan ikna odalarında kızları başlarını açmaya zorladı, eğitim haklarını ellerinden aldı.
Refah kapatıldı
21 Mayıs 1997’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, iktidardayken Refah Partisi hakkında “Lâik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri” gerekçesiyle dava açmıştı.
Necmettin Erbakan istifasını sunduğu halde, Refah Partisi kapatıldı.
ŞİİR OKUMANIN YASAK OLDUĞU GÜNLER
- Recep Tayyip Erdoğan o dönem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’ydı. 12 Aralık 1997’de davet üzerine gittiği Siirt’te, miting sırasında Ziya Gökalp’in“Minareler süngü / Kubbeler miğfer / Camiler kışlamız / Müminler asker”şiirini okuduğu için DGM’de yargılandı ve 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Bu cezasını 24 Temmuz 1999 günü tamamladı.Şiir okumanın hapis cezası getirdiği günlerden bugünlere gelindi. Özgürlüklerin gasp edilmesinin ne demek olduğunu anlamak için, 90’lı yıllara bakmak yeterli.
KİM KİME HADDİNİ BİLDİRDİ
Örgüt kuruyorlar adını biz koyuyoruz
12 Eylül ihtilalinden sonra Turgut Özal’ın Başbakan olduğu dönem, nispeten Türkiye’de özgürlüklerin estiği dönemdi. Doksanlı yıllar, işte bu yılların ardından geldi. Refah Partisi’ne, başörtülülere, dini özgürlüklere biraz yol verildi. Bürokrasi bu durumdan rahatsız olduğu için, kendisinden alınanları geri almaya kalkıştığını söylüyor Mazlum-Der’in kurucularından Av. Şâdi Çarsancaklı:
- “28 Şubat’ın hikayesi de üç aşağı beş yukarı budur aslında. Seksenli yılların sonlarına kadar İslami kesim terör veya silahla hiç anılmamıştı. Sağ ve sol silahla anılırdı. Sol denilince DHKP-C, PKK gibi radikal örgütler, sağ denince ülkücüler anlaşılırdı.O dönem bir araya gelen sıradan insanlara ‘İslami Hareket’ ismi verilerek operasyonlar yapıldı. Bu ismi de polis koydu. Hatta o zamanlar bir başkomiser vardı, ‘Arkadaş, örgüt kuruyorlar, adını koymuyorlar, hepsine biz ad koymak zorunda kalıyoruz’ diyordu. İslami kesimi suçla anılır hale getirmek için bu tür operasyonlar yapıldı. O zamana kadar hiç sorun olmayan başörtüsü, gitgide sorun olmaya başladı ve yasaklar getirildi.İslami kesime yönelik bu tür hak ihlallerini, İnsan Hakları Derneği ‘hak ihlali’ olarak nitelemiyordu bile. Mazlum-Der’i bu sebepten dolayı kurduk. Doksanlı yıllarda bürokrasi- siyaset çatışması vardı. Bir yanda terör vardı, terör olmayan kesime yönelik de devlet terörü vardı.”
Gaffar Okkan’ı şehit ettiler
DİYARBAKIR’DA KANLI PUSU
- Doksanlar nihayet bitmişti. Ancak 2000’lerin başı da faili meçhul cinayetlerle anıldı.Terör örgütlerine karşı amansız mücadele veren dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okan da faili meçhule kurban gidenlerden. 24 Ocak 2001’de makamından çıktıktan kısa süre sonra 16 uzun namlulu silah ve bombanın kullanıldığı büyük bir saldırıda, yanındaki 5 koruması ile birlikte öldürüldü.Olayın ardında Hizbullahçılar olduğu iddia edildi, ancak hiçbir zaman aydınlanmadı.