Türkiye 2002 yılından bu yana sağlık alanında çok büyük mesafe katetti. Yeni Şafak olarak 2000li yılların başında İstanbul’da Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nin önünde Lösemi hastası kızını tedavi ettirmek için gelen Sakaryalı bir babanın feryadına kulak vermiştik. Babanın ev haline dönüştürdüğü bir minibüsün içinde kızının tedavisini beklerden anlattıkları o günden beri hafızamızda duruyor. Türkiye o günleri geride bıraktı ve ayakta kalmaya çalışan ülkeden imdat bekleyen tüm mazlumlara el uzatan bir ülke haline geldi. Milyonlarca insana ilaç ve tıbbi yardım yapıyoruz. Türkiye'nin geldiği bu noktada ilaç sanayiinin büyük bir kalite ve ihracat sıçramasına ihtiyaç duyduğu sektörün ortak görüşü.
2001 yılında Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü önünde konuştuğumuz Sakaryalı bir öğretmen olan baba, evini satarak kızının tedavisi için geldiklerini anlatmış ve Yeni Şafak muhabirlerini “babalar evi” olarak adlandırdıkları bir eve götürmüştü. O evde aynı şekilde evini barkını satıp Anadolu’dan gelmiş ve çocuklarının tedavisini bekleyen başka babalar vardı. Aradan geçen 16 yılın sonunda sağlık alanında devrim yapan Türkiye’de artık sadece lösemili çocukların değil diğer tüm ağır tedavi gerektiren rahatsızlıkların masrafları tamamen devlet tarafından karşılanıyor. İlaç dosyası yazı dizisi sebebiyle Çapa Tıp Fakültesi önüne giden muhabir arkadaşlarımızın konuştuğu vatandaşlar hangi ilaca ne kadar ödendiğini dahi bilmiyor. Tedavilerini rahatça yaptırıyor.
Devlet nezdinde durum böyleyken ilaç pazarında ise global firmaların keyfi tutumları vatandaşları huzursuz ediyor. Bu durumla bir gazeteci olarak 2017 yılı Kasım ayında bir ilaç için üç ayrı nöbetçi eczane dolaşıp bulamadığımızda yüzleştik. Kan sulandırıcı özelliği olan Enapril isimli ilacı “Nasılsa vardır sonuçta basit ve ucuz bir ilaç” diyerek İstanbul’un merkezi olan Beyoğlu’ndaki nöbetçi eczaneleri tek tek gezip bulamayınca farklı bir ilçedeki eczaneye gitmek zorunda kaldığımızda aklımıza ilk gelen yine Sakaryalı baba olmuştu. “Çok daha hayati bir konuda ilaç arayan ama eczane eczane gezebilecek imkanı olmayan insanlar ne yapıyor?” sorusu ilacı sadece ticari bir meta olarak gören global firmaların dünya pazarındaki rolünü karşımıza çıkardı.
Türkiye 2010 yılında 137 ülkeye ihracat gerçekleşirken, 2016 yılına gelindiğinde ise 27 ülkeye daha ihracat yapmaya başladı. 11 ülkeyle ihracat sonlandırılırken, 2016'da ise toplam 153 ülkeye ihracat gerçekleştirildi. 2016’da ilaç ithalatının Türkiye toplam ithalatı içerisinde yüzde 2,28’lik, ilaç dış ticaret açığının ise yüzde 6,53 oranında bir paya sahip olduğu görülüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dikkat çektiği kimyasal ilaç ve doğal ilaç konusunda yetkin isimlerden biri olan Eczacı Mustafa Aydıner sorularımızı cevapladı. Dedesi Hafız İsmail ve annesi Fatma Hanım’dan devraldığı eczacılık mesleğini 50 yıldır sürdüren Mustafa Aydıner 82 yaşına rağmen halen bir duayen olarak danışmanlık yapmaya devam ediyor. İşte Aydıner’in ilaç sektörü ve eczacılığa dair görüşleri:
“Eczacı arkadaşlarımıza her zaman söyleriz, güzel bir mesleğimiz var çalışalım, üretelim. Ama bazı arkadaşlarımız var sadece bankonun arkasına geçmiş, sadece ilaç satıp parasını almışlardır. Hâlbuki eczacılık bu değil hem işini yapacaksın hem de mesleğini halk sağlığı için kullanacaksın. İşin manevi boyutunu herkes anlamaz. İki kişiye de aynı ilacı veriyorsun hastalık aynı ama fayda etmiyor. Şifayı veren haktır öncelikle bunu iyi anlamak lazım."
"50 senelik deneyimlerimi etrafa yaymaya çalıştım. Hasta geldiğinde bile doktorun reçetesini alırdım, niçin vermiştir diye sorardım yani hastanın analizini yapardım sonra hastayla konuşurdum, yardımcı olmaya çalışırdım, hasta eczacı ilişkisini daima geliştirmeye çalıştım."
"Bir bitkisel kaynaklı ilaçla ile laboratuvarlarda üretilmiş ilaç arasında ne gibi fark vardır. Bunu bilmek gerekiyor. Çok fark var neden var? Modern bir ilacı senteze uyguluyorsun. Bitkiyi modern cihazlardan geçirdikten sonra hammaddesi değişiyor. Bitkiselde sen kimyasalla değişime uğratmıyorsun sen öz bitkiyi alıp değiştirmeden kullanıyorsun. Ama diğerinde işliyorsun. Modern ilaçlarda toksik yani zehirli maddeler var. İlaç vücudun bir yanını iyileştirirken başka bir yanını zehirliyor. Eczacılık konusunda gerilerdeyiz. Dışarıdan satın aldığımız ilacın faydasının yanında bizim için hangi zararları olduğunu bilmemiz lazım. Buraya baktığın zaman da ilaç firmalarına çoğu dış bağlantılı yerli ilaç sanayiinin büyümesine kapitalist zihniyet tarafından müsaade edilmiyor. Benim zamanımda çok daha fazla yerli ilaç sanayileri vardı. Büyük firmalar geliyor satın alıyor kendi menfaatlerine dönüştürüyor. Bu yüzden ilaç sanayisinde gerekli çalışmaları maalesef yapamıyoruz. Okulda ilaç yapma eğitimi alan eczacılar tezgâhtara dönüştürüldü. Fakültelerdeki müfredatı yenilememiz gerekiyor. Eczacı ilaç yapabilen kişidir bunu okullarda iyi aşılamamız gerekiyor."
2012 yılından bu yana ilaç sektörünün kilo başı ihracat değeri yüzde 22 oranında azalarak 37,2 dolardan 29 dolara düştü. Ayrıca, Türkiye’nin kilogram başına ortalama ihracat değerinin yaklaşık 1,5 dolar olduğu göz önüne alındığında, ilaç sektöründeki katma katma değerin oldukça yüksek olduğu görülebiliyor.