İçerişehir’in Leyla ile Mecnunları

Fatma Demircioğlu Parlar
Fatma Demircioğlu Parlar
04:0015/04/2025, Salı
G: 15/04/2025, Salı
Yeni Şafak
19. yüzyıla kadar İçerişehir, Bakü’nün tamamı demekti.
19. yüzyıla kadar İçerişehir, Bakü’nün tamamı demekti.

Azerbaycan’da 700 yıl hüküm süren Şirvanşahlar Bakü’ye hem ‘İçerişehir’i hem de ‘Leyla ile Mecnun’u miras bırakır. Bu efsaneden asırlar sonra 20. Yüzyılın başında İçerişehir bu sefer de “ Ben bu şehri, bu eski kaleyi, dar sokak aralarındaki küçük camileri seviyorum” diyen Azeri genci Ali Han Şirvanşir ile Gürcü kızı Nino Kipiani’nin aşkına şahitlik eder.

Aylardan ağustos, öğle vakti ve güneş tam tepemde. Çift Kale Kapısı’ndan Bakü’nün eski şehrine ya da daha yaygın kullanılan adıyla İçerişehir’e girdim. Restoranlar, oteller ve hediyelik eşya dükkanları neredeyse kapı ağzında kümelenmiş. Kafelerde bir şeyler yiyip içen, halı dükkanlarında pazarlık yapan, Bakü’nün hemen her yerinden gözüken ünlü Alev Kuleleri’ni fon yapıp eski şehrin sokaklarında ‘dünü ve bugünü’ bir fotoğraf karesinde buluşturan turistler de esnaf da halinden memnun.


ECDAT HAZAR’A KARŞI BİR KAPI AÇMIŞ

Küçük bir tepe üzerine kurulu İçerişehir’in bir sokağından girip diğerinden çıkarak yukarı doğru yol alıyorum. Dar sokaklar güneşe karşı bire bir. Evler çok güzel. Ana cadde üzerinde olanlar irili ufaklı estetik müdahalelerle ışıldasa da çoğunluğu yüzlerce yılın izlerini taşıyor. Meydandan uzaklaştıkça etraf ıssızlaşıyor. Bir iki sokak kedisi, birkaç meraklı turist dışında artık görünerde kimsecikler yok. Serin evlerinde akşamı bekleyen mahalleli kapılarına “Please be guiet, ses salmayın, el vurmayın …” şeklinde İngilizce, Azerice, Rusça notlar asmış. Neredeyse ayaklarımın ucunda yürürken, Şirvanşahlar Sarayı’nın doğu kapısı ya da yüzyıllardır halk arasındaki adıyla Murad Kapısı’nın önüne çıkıyorum. Kapının üst çerçevesinde bir kitabe var. Burada “994 yılında (1585-1586), büyük ve adil Sultan III. Murad döneminde” yaptırıldığı yazıyor. Bu topraklarda Safevilerle yapılan savaştan galip çıkan III. Murad himayesine giren Şirvanşahlar Sarayı’na güzel bir kapı hediye etmiş.

İçerişehir’in en tepe noktasında Hazar’a karşı yükselen ecdat kapısı tam bir soluklanma noktası. Hemen önündeki seyir platformunda sessizliğin ve manzaranın tadını çıkararak uzun uzun oturuyorum.


LEYLA İLE MECNUN, ALİ VE NİNO

İçerişehir’e gelenlerin mutlaka ziyaret ettiği iki nokta var. Birincisi Şirvanşahlar Sarayı. İkincisi Kız Kulesi. İkisi de Şirvanşahlar döneminden kalma. Son derece mütevazı olan saray, avlu kısmına 12-16. yüzyıllar arasında eklenen cami, hamam gibi eserlerle külliyeye dönüşmüş. Halvetiyye tarikatının ikinci kurucusu Yahyâ-yı Şirvânî ‘nin türbesi de burada.

Azerbaycan’da 700 yıl hüküm süren Şirvanşahlar Bakü’ye İçerişehri miras bıraktıkları gibi dillere destan bir aşk hikayesinin yazılmasına da vesile olmuşlar. Nizami Gencevi kendisinden sonra da birçok kez yazılan Leyla ile Mecnun’u Şirvanşah hükümdarı Ahsitan’ın isteği üzerine kaleme almış.

Leyla ile Mecnun’dan asırlar sonra İçerişehir sınır tanımayan bir aşk hikayesine daha tanıklık eder. Bu sefer Mecnun Azeri genci Ali Han Şirvanşir, Leyla Gürcü kızı Nino Kipiani. Ali Doğu’ya Nino ise Batı’ya sıkı sıkı sarıldıkları halde tüm zorluklara rağmen birbirlerinin elini de tutmayı başarırlar.

Azerbaycan edebiyatında milli roman olarak kabul edilen Ali ve Nino, ilk defa 1937’de Kurban Said müstear ismiyle Almanca olarak yayımlanıp birçok dile çevrilmiş. Eserin gerçek yazarının kim olduğu uzun bir tartışmanın konusu. Bir grup kitabı Essed Bey adıyla bilinen Bakü doğumlu Lev Nussimbaum yazdığını kabul ederken diğer grup kitabın Azerbaycanlı yazar Yusuf Vezir Çemenzeminli’ye ait olduğunu iddia ediyor. Bu tartışmalarla birlikte Ali ve Nino, Kafkasların siyasi ve toplumsal yapısı, farklı kültürlerin, ırkların, dinlerin ve mezheplerin bir arada nasıl yaşadığı hakkında çok şey söylüyor.


İÇ ŞEHİR, DIŞ ŞEHİR

Romanın kahramanı Ali Han Şirvanşir Nino’ya olan aşkı kadar İçerişehir’e de gönülden bağlı bir gençtir ve eser boyunca 20. yüzyılın başındaki Bakü’nün ‘Asya ve Avrupa’ mühitleri hakkında ayrıntılı bilgiler verir:

“Şehrin eski surlarının ardına dış şehir yerleşmiştir. Buranın geniş caddeleri, yüksek binaları vardır. Petrol nedeniyle insanlar yağmurdan sonra biten mantarlar misali Bakü’ye akın ederler. Bu şehirde tiyatrolar, hastaneler, okullar, kütüphaneler vardır. Avrupa’nın coğrafi sınırı, dış şehirden geçer. Surların içinde kalan iç şehirde ise sokaklar, söğüt ağacının yaprakları ya da doğunun kılıçları gibi ince ve eğridirler. Camilerin yumuşak bulutları delen minarelerinin, Nobellerin petrol kulelerinden çok farklı şeyler oldukları hemen anlaşılır.

…Kitabımı kapatarak evin dümdüz olan damına çıktım. Oradan benim dünyam görünüyordu. Şehir kalesinin dev surları, sarayın kalıntıları, kapıların üzerindeki Arapça yazılar, labirent gibi sokaklarda salına salına geçen develer. Tam karşımda esrarengiz Kız Kulesi ve kulenin etrafına üşüşmüş turistler. Kalenin ardında kurşini renkli hazar denizi başlıyordu. Ve onun ötesinde ıssız ama zengin fethedilmesi mümkün olmayan çöl. Dünyanın en güzel manzarası. Ben bu şehri bu eski kaleyi dar sokak aralarındaki küçük camileri seviyorum. Petrol kulelerini ateşe vermek iyi olurdu. Böylece yabancılardan kurtulmuş olurduk. Petrol kulesi yerine mavi çinili, güzel bir cami yaptırmayı yeğlerdim.”


BİR MESCİDİN PEŞİNDE

Ali Han gibi ben de küçük camileri çok severim ve İçerişehir’de görmek istediğim son yer Bakü’nün ilk camisi olan Muhammed Mescidi. Ancak kime sorsam bilir diye düşündüğüm camiyi bulmam pek kolay olmadı. Nedendir bilinmez herkes en yakınındaki mescide yönlendirince önce müzeye dönüştürülen Beyler Mescidi’ni sonra hediyelik eşya dükkanı yapılan Mektep Mescidi’ni ardından da Cuma Camii’ni ziyaret etmiş oldum. Neyse ki akşam olmadan kenarında köşesinde dolanıp durduğum Muhammed Mescidi’ne ulaştım ama ne yazık ki kapısı kilitliydi.

Benden hemen sonra kalabalık bir Avrupalı turist kafilesi de caminin önüne geldi. Gün boyu yürüdükleri her hallerinden belli olan turistler rehberlerinin cami hakkında verdiği bilgiyi pür dikkat dinlerken ben de artık ağır ağır Ali Han Şirvanşir’in tanımıyla ‘dış şehre ‘ doğru yol alıyordum…


#İçerişehir
#Leyla ile Mecnun
#Ali ve Nino