Oryantalizm başörtüsünü sevmez

Dilber Dural
Dilber Dural
04:004/05/2025, Pazar
G: 4/05/2025, Pazar
Yeni Şafak
Osmanlı kadını (minyatür)
Osmanlı kadını (minyatür)

Oryantalist bakış üzerinden Müslüman kadın kimliğinin nasıl ele alındığı konusunda bir çalışma yapan Dr. Gülnur Külünkoğlu, “Modern öncesi dönemlerden itibaren Doğulu kadın, Batı temsillerinde bazen kurban edilmiş, haremde veya sarayda hapsedilmiş, çaresiz veya şehvet düşkünü temsil edilir. Doğulu kadın baskı altında olduğuna ‘ikna edilmek’ istenir” diyor.

Doğulu kadın, yüzyıllardır Batılı temsillerde genellikle hareme kapatılmış, suskun, çaresiz ya da erotize edilmiş bir figür olarak resmedildi. Üstelik bu temsillerde Doğulu kadının pasifliği bir tür kader gibi sunulurken, onun “kurtarılması” gerektiği fikri, Batı’nın kendi modernliğini meşrulaştıran bir misyon haline getirildi. Bu çarpıtılmış temsil, Müslüman kadının örtüsünü dahi özgürlüğe engel bir sembol gibi göstererek, onun toplumsal varlığını sınırlandıran bir zihinsel hapishaneye dönüştürdü. Bugün bu mitik anlatılar yalnızca geçmişin oryantalist metinlerinde ya da tablolarında değil; medya, akademi ve popüler kültür aracılığıyla hâlâ dolaşımda. Özellikle Müslüman kadının örtüsü, ideolojik anlamda bir “örtü” olarak görülüyor; inançla, teslimiyetle, iradeyle seçilmiş bir kimlik göstergesinden ziyade, özgürlüğün önündeki bir engel gibi gösteriliyor. Tesettürlü kadının aktif bir toplumsal özne olabileceği fikri ise ya yok sayılıyor ya da şüpheyle karşılanıyor. Bu konuda çalışma yaparak oryantalizmin kadına bakışını akademik olarak ele alan Dr. Gülnur Külünkoğlu ile oryantalizmin Doğulu kadın üzerindeki etkilerini, Batı’nın Doğulu kadını nasıl egzotik ve kurtarılması gereken bir figür olarak sunduğunu, bu temsillerin tarihsel ve ideolojik kökenlerini ve kadının toplumsal hareket alanını nasıl daralttığını konuştuk. Ayrıca, örtünün Batı’daki yorumunun tesettürle ilişkisi üzerinden özgürlük ve kimlik meselesini tartıştık.


Oryantalizm, Doğulu kadını egzotik bir figür olarak konumlandırıyor

“Oryantalist bakış açısı” sizce Doğulu kadın imgesini nasıl şekillendirdi? Edward Said’in Oryantalizm kavramı üzerinden düşündüğümüzde, Doğulu kadının Batılı temsillerde sürekli mağdur, geri kalmış ve kurtarılmaya muhtaç bir figür olarak sunulmasının arkasında yatan ideolojik ve politik amaçlar nelerdir?

Oryantalizmin Doğu’ya ilişkin söyleminin ikili karşıtlıklar zemininde kurulduğunu görürüz. Üstün-aşağı, ileri-geri, medeni-barbar gibi karşıtlıklar üzerine kurulan söylemde Doğu, geri kalmış ve aşağı olarak konumlanmıştır. Oryantalizm, bu minvalde Doğulu kadını da egzotik bir figür olarak konumlandırırken olumsuz bir zemine yerleştirmektedir. Bu durumu tek bir cümleyle ifade etmek istersek “Doğulu kadın mağdur ediliyor” cümlesi yeterli olacaktır. Modern öncesi dönemlerden itibaren Doğulu kadının Batı temsillerini bazen kurban edilmiş, bazen haremde veya sarayda hapsedilmiş, ama öfkeli, çaresiz veya şehvet düşkünü ve benzeri hallerde görürüz. Bu temsillere bakıldığında bir ilkellik ve gerilik hissedersiniz. Aslında burada bir zemin oluşturulur. Doğulu kadının, gelişmemiş ve geri kalmış olduğuna, mağdur edildiğine ve baskı altında olduğuna “ikna edilmesi” gerekmektedir. Başka bir ifade ile bu durum, kendisinin bile farkında olmadığı bir geri kalmışlıktır. Kendisi farkına varmalıdır ki “kurtarılmayı” kabul etsin. Daha derin siyasi ve ideolojik amaçların söz konusu olduğunu tabii ki söyleyebiliriz.

“Örtüyü kaldırmak” ifadesi, Batı merkezli anlatılarda yalnızca fiziksel bir eylem değil, aynı zamanda ideolojik bir müdahale anlamına mı gelir? Bu söylemi siz nasıl okuyor ve değerlendiriyorsunuz?

Avrupalı devletlerin kendilerini Doğu ülkelerinde sömürgeci güçler olarak kurmasıyla örtünün daha belirgin biçimde Müslüman kadın hakkındaki Batılı anlatılarda yer tuttuğunu görürüz. Özellikle harem, örtü ve peçe unsurları, Doğulu kadının mağdur edildiğine ve ezildiğine ilişkin oryantalist söylemde yerini alır. Örneğin postkolonyal çalışmalarda sömürge ülkelerde Batılı güçlerin -bölgenin asıl sahibi olan- tamamen kapalı ve peçeli kadınlardan rahatsız olduğu anlatılır. Bu rahatsızlıklar baskı ve yasaklamaya kadar gider. Hatta baskılar sadece doğulu kadınlar için söz konusu değildir, eşler de bu süreçte baskı altında olmuştur. Sömürgecilerle ortaklık halindeki işverenler tarafından kadınların sosyal ortamlara Batılı’nın istediği tarzda giyinmiş olarak katılmaya zorlanması, eşleri vasıtasıyla olmuştur. Eşlerin bu konuda çaresizlik içinde olması oldukça dikkat çekici bir biçimde tasvir edilir. Bu uygulamalarla Batı’nın değerlerinin merkezde olduğu ve Doğu’nun değerlerinin yok sayıldığı bir yaşam biçimi dayatılmıştır. Bu söylem, sömürge ülkelerle sınırlı kalmamıştır. Yakın dönemde 28 Şubat sürecinde benzer yasaklarla karşı kaşıya kaldık. Zaman zaman tikel tecrübelerle de olsa başörtülü kadınların dışlayıcı bir üsluba maruz kaldığını halen görüyoruz. Asıl çelişki, Müslüman kadının örtüsünü baskı unsuru olarak görenlerle Müslüman kadının örtüsü konusunda baskı yapanların genellikle aynı tarafta yer almasıyla ilgilidir. Yani buradaki asıl mesele, örtülü Müslüman kadının özgürlüğü mü? Eğer Müslüman örtülü kadın, örtülü haliyle özgür değilse örtüyü çıkarması yönünde çeşitli yollarla baskı uygulanarak mı özgürlüğüne kavuşacak?


Batı’nın gözünde Müslüman kadın kurtarılması gerekir

Oryantalist söylemlerde Müslüman kadının örtüsü neden özgürlüğe engel bir sembol olarak sunulurken, bu kadının örtünmeyi inancı ve iradesiyle seçtiği gerçeği göz ardı ediliyor sizce? Bu çarpıtılmış temsil, Doğulu kadının toplumsal varlığını ve hareket alanını nasıl sembolik olarak sınırlandırıyor?

Oryantalizm Doğulu kadını kendi kapalı sistemi içinde bir yere yerleştiriyor. Yerleştirdiği bu yerin gerçeklikten uzak olup olmamasıyla ilgilenmiyor. “Doğulu veya Müslüman kadın baskı altındadır” cümlesi oryantalizmin kitaplığında çeşitli versiyonlarıyla yerini aldıktan sonra ilgili ifadeler her okunduğunda Doğulu kadın sanki tekrar tekrar hapsediliyor, tekrar tekrar hareme kapatılıyor. Bu anlatılar, günümüzde görsel araçlarla zenginleştirilerek sunulmaya devam ederek adeta pekiştirilmiş olur. Dolayısıyla Doğulu Müslüman kadın her daim kurtarılması ve özgürleştirilmesi gereken bir kadın halini alır. Bu tür anlatılar, oryantalist ideolojinin hegemonik yapılar aracılığıyla kendini yeniden üretme biçimidir. Kadının yaşadığı somut gerçeklik değil, onun Batı bakışıyla şekillenmiş temsili sürekli dolaşıma sokularak ideolojik bir gerçeklik haline gelir. Bu da Doğulu kadının toplumsal hareket alanını sınırlayan sembolik bir hapis halidir. Bu söylemlerde örtünün özel bir yeri olduğunu söyleyebiliriz. Baskı altındaki Müslüman kadının örtüsünden kurtarılarak özgürleşebileceği öne sürülmüştür.

Diğer taraftan Müslüman kadın örtünmeyi kendi iradesiyle Allah’ın emri olarak alır ve uygular. Örtü, kendisi ile dış dünya arasında sınırlayıcı, baskılayıcı, özgürlüğü kısıtlayıcı bir giyinme biçimi olarak algılanmaz. Daha çok teslimiyetle ilgilidir. Teslimiyet ise zaman zaman zorlanmayı içermekle birlikte gerekeni yapmış olmanın derin tatmin duygusunu barındırır. Buradaki teslim olma hali, sulh ve selamet amacı ve doğru olana uyma anlamını taşır. Tesettür ve baskı arasında kurulan bu ilişkinin oldukça yeni olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle oryantalizmin ilgili söylemlerinin doğu toplumlarında yayılması ve Batılılaşmanın hız kazanmasıyla tesettürün, bir tartışma konusu halini aldığı her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.

Gülnur Külünkoğlu

Kadının keşfedilmesi için örtünün kaldırılması gerektiğini düşünüyorlar

Oryantalist metinlerde ya da görsel temsillerde tesettürlü kadın nasıl resmediliyor peki? Bu imgeler, günümüz İslam dünyasındaki tesettür algısını sizce ne ölçüde etkiliyor?

Oryantalist metinlerde ve görsel temsillerde örtülü kadın, çeşitli şekillerde anlatılır ve resmedilir. Her şeyden öte Batılı zihniyetin alışkın olmadığı şekilde örtülü olan kadın, bir merak unsurudur, harem içine yerleştirilmiş veya keşfedilmesi gereken bir varlıktır. Keşfedilmesi için de örtünün kaldırılması gerekir. Özellikle harem ve hamam resimleri erotik çağrışımlar taşır. Kadın burada nesneleştirilir, erkeğin tahakkümü altındadır ve pasiftir, buradan kurtarılması gerekir. Bunu da Batı yapacaktır. Nihayetinde bu algıda Doğulu kadın, kendi hayatına yön vermekten acizdir ve aynı zamanda değersizdir. Bu imgelerin İslam dünyasındaki hatta bütün dünyadaki tesettür algısını etkilediğini düşünüyorum. Örneğin günümüzde bir kadının veya genç kızın örtünmesi durumunda zaman zaman çeşitli sorgulamalarla karşılaştığına şahit oluyoruz. Bazı kesimler hâlâ bunun kadının kendi isteği olabileceğini kabullenemiyor. Ya eşi tarafından kadının örtünmesi istenmiştir ya da babası tarafından örtünmeye zorlanmıştır. Kadının aktif bir biçimde örtünme isteği anormal görülüyor. Burada hem pasiflik hem de mağdurluk söyleminin yansımalarını görüyoruz.


Örtülü kadınların içsel çatışmaları ve toplumsal algıyla yüzleşmeleri

Günümüzün genç tesettürlü kadınları hem inançlarını yaşamak hem de toplumsal hayatta etkin roller üstlenmek istiyor. Bu yeni kadın profili, oryantalist mitik anlatılarla nasıl bir çatışma yaşıyor?

Genç örtülü kadınlar, toplumsal hayatta etkin roller üstlenerek var oluyor. Ancak örtülü kadınların kabul edilmesiyle ilgili toplumsal sorunlar tam olarak çözülmüş değil. Bu durumu çeşitli araçlarla tekrarlanan oryantalist anlatılarla şekillendirilen örtülü kadın algısı ile açıklayabiliriz. Örtülü kadınların hâlâ bazı ortamlarda kendilerini rahat hissetmediklerini, kendi özgür iradeleriyle örtünmeyi istemiş olsalar da baskı ve tutsaklık merkezli örtü karşıtı söylemlerden etkilendiklerini söyleyebiliriz. Bu söylemler, yukarıda aktarılan şekilde sömürge toplumlarında olduğu gibi doğrudan olmasa da dolaylı olarak etkili olabiliyor, içselleştirilebiliyor. Zaman zaman içsel çatışma ve sorgulamalara varan bu durum, tesettürü reddederek veya örtüsünü açarak daha özgür, daha mutlu ve daha rahat bir hayata kavuşulabileceği anlamında bir varsayıma dönüşüyor. Ya da bu sorgulamalar, ilgili söylemlerin gerçek kaynaklarına ilişkin farkındalıklara sebep oluyor. İçselleştirilen söylemlerin nereye ait olduğunu bilmek, çatışmanın çözülmesinde etkili oluyor.


Tesettür özgürlük söylemiyle yeniden tanımlanıyor

Bugün İslami feminizm ya da yerli kadın hareketleri, bu mitik anlatılara karşı nasıl alternatif söylemler geliştiriyor? Tesettür, bu bağlamda yeniden mi tanımlanıyor?

Tesettür meselesi, modernleşme ile hem zamansal hem de bölgesel olarak yeniden farklı şekillerde tanımlanmıştır. Ama çoğu zaman oryantalizmin anlam dünyasından bağımsız olamamıştır. Bu söylemlerin zaman zaman ilgili anlatılarla oldukça yakınlaştığını zaman zaman savunmacı bir çizgide yer aldığını söyleyebiliriz. Farklı tonlara sahip olmakla birlikte İslami feminizm ve yerli kadın hareketleri, bu anlatılara karşıt söylemler geliştirdiklerini iddia etseler de etkileniyorlar. Çünkü bu hareketler, geleneğe ve geleneksel yorumlara karşıtlıkla öne çıkıyor. Bu noktada oryantalizmle ortak bir yerde birleşmiş oluyorlar. Mesela Müslüman doğulu kadının geleneksel kaynaklardaki yorumlarla pasifleştirilmiş olduğunu İslami feminist söylemler de benimser. Buradan yola çıkarak klasik örtünme biçimleri eleştirilir. Müslüman kadının örtünme biçiminin nasıl olması gerektiği konusunda çalışmalar yapılır. Özellikle bu noktada “özgürlük” vurgusunun arttığını görüyoruz. Bu süreçte tesettür, bağlayıcı bir emir olmaktan çok “yeniden şekillendirilebilir” ve “sınırları esnetilebilir” bir tercih olmakla öne çıkıyor.


#tesettür
#Batı
#Oryantalizm
#Doğu