Osmanlı Devleti ateşli silahlarla nasıl tanıştı?

Mete Yavuz
04:0029/06/2025, Pazar
G: 29/06/2025, Pazar
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

İran-İsrail arasında 12 gün süren çatışma, günümüz dünyasında ayakta kalmak isteyen devletler için çağdaş silah teknolojilerine hâkim olmanın ne kadar hayati olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Aslında bu durum tarih boyunca da hep böyleydi. Tam altı asır boyunca büyük güçlerin tasallutuna rağmen ayakta kalabilen Osmanlı Devleti, değişen savaş tekniklerine nasıl ayak uydurdu? Osmanlı ordusunda ateşli silahlar ne zaman kullanılmaya başlandı ve bu yeni teknoloji iç ve dış çatışmalara nasıl yansıdı?

İran ile terör devleti İsrail arasındaki 12 gün süren çatışma, günümüz dünyasında ayakta kalmak isteyen devletler için çağdaş silah teknolojilerine hâkim olmanın ne kadar hayati olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Aslında bu durum tarih boyunca da hep böyleydi. Hangi devlet, çağına uygun askeri teknikleri en iyi şekilde geliştirip kullanabildiyse varlığını sürdürme şansını da o ölçüde artırıyordu. Savaş teknolojilerinde köklü bir dönüşüm meydana getiren esas hadise ise şüphesiz ateşli silahların icadıydı. Peki tam altı asır boyunca büyük güçlerin tasallutuna rağmen ayakta kalabilen Osmanlı Devleti, değişen savaş tekniklerine nasıl ayak uydurdu? Osmanlı ordusunda ateşli silahlar ne zaman kullanılmaya başlandı ve bu yeni teknoloji iç ve dış çatışmalara nasıl yansıdı?

Osmanlı’da top ve tüfeğin ilk kullanımı (1350-1453)

Barut ve topun icadıyla birlikte ateşli silahlar savaşların seyrini değiştirmiş, özellikle kale kuşatmalarında ve meydan muharebelerinde etkili olmuştu. Osmanlı Beyliği de Balkanlar’ın engebeli arazilerindeki kalelerin fethi ve karşı saldırıların püskürtülmesi için silah teknolojisinde yeniliklere ihtiyaç duymuş ve bu alana büyük bir ilgi göstermişti. Padişahların cihat ve gaza arzusu, beyliğin mali gücü ile maden kaynaklarının görece zenginliği, ateşli silahların benimsenmesini ve geliştirilmesini hızlandıran önemli faktörler arasında yer almaktaydı.

Osmanlıların topu ilk ne zaman kullanmaya başladığına dair kesin bir tarih olmamakla beraber bu konuda bazı rivayetler mevcuttur. Şehzade Süleyman Paşa’nın 1354’teki Gelibolu kuşatmasında top ve mancınık kullanıldığı rivayet edilmektedir. Fakat yoğun bir şekilde top kullanılan ilk önemli muharebe 1389 yılındaki I. Kosova Savaşı’dır. Bu savaşta Osmanlı ordusunda yüzün üzerinde top bulunduğu ve tüfeğin de kullanıldığı bilgisi kaynaklarda yer almaktadır.

II. Murad dönemine ait bir tımar defterinde de Yıldırım Bayezid döneminden “Topçu Ömer” adında bir topçunun varlığı, topçuluğun bir kurum olarak daha eski tarihlere dayandığına işaret ediyor. Tüfek kullanımı ise 15. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı ordusunda az da olsa görülmekteydi. 1421’deki Düzmece Mustafa hadisesinde, 1430’da Selanik’in fethinde ve 1442’de Sivrihisar kuşatmasında tüfek kullanıldığı bilinmektedir. 1444 Varna Savaşı’nda ise top ve tüfek geniş çapta kullanılmıştır. II. Murad döneminde Macar seferlerinde tüfek ön plana çıkmış, Fatih Sultan Mehmed döneminde ise orduda tüfekçi bir birliğin bulunduğu ve bu silahın hem meydan muharebelerinde hem de kale kuşatmalarında kullanıldığı bilinmektedir. İstanbul’un fethi, top ve tüfek gibi ateşli silahlarda önemli bir sıçrama devri olmuştur. Bu dönemde en yeni topların kullanıldığı ve Fatih Sultan Mehmed’in balistik hesapları bizzat kendisinin yaptığı rivayet edilmektedir.

Osman Usta imzalı 1804 tarihli Osmanlı Çakmaklı Tüfeği

“Tüfeng [tüfeğin] Celali zuhûruna [Celâlî isyanlarının ortaya çıkmasına] bais [sebep] ve had-i zaid [aşırılık] olduğu”

15. yüzyılın ortalarından itibaren ateşli silahlar Anadolu’da yaygınlaşmaya başlamış, ancak bu yaygınlaşma devletin resmi kontrolü dışına çıkarak çeşitli sorunlara da yol açmıştı. Devletin aldığı ilk tedbir halkın tüfek taşımasını yasaklamak olmuştu. Ancak, özellikle 16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’da tüfeğin yaygınlaşması, devleti daha başka tedbirler almaya sevk etmiştir. Bu tedbirler arasında tüfek teftişleri ve halkın elindeki silahlara el konulması, müsadere edilmesi yer alıyordu. “Tüfeng [tüfeğin] Celali zuhûruna [Celâlî isyanlarının ortaya çıkmasına] bais [sebep] ve had-i zaid [aşırılık] olduğu” gibi ifadeler, fermanlarda sıkça kullanılmıştır.

Devletin yasaklamalarına rağmen özel imalathanelerde daha etkin tüfeklerin üretimine zaman zaman göz yumulmuştur. Zira yeniçerilerin dahi şahsi tüfekleri bulunmaktaydı ve genelde devletin verdiklerini tercih etmiyorlardı. Ayrıca, demir madenlerinin yasa dışı tüfek imalatını hızlandırması nedeniyle devlet bazı demir madenlerinin faaliyetlerini durdurmaya da çalışmıştı.

Tüfek ve barutun devlet kontrolünden uzak olarak imal edilip gizlice satılması Anadolu ve Rumeli’de yayılmalarına sebep olmuştur. 17. yüzyılda, bir vezirin cephaneliğindeki 75 tüfek arasında Cezayiri, Frengi (Batı Avrupa), Rumî (Osmanlı), İstanbulî, Macarî, Alaman, Macarî zenberekli ve Kar-ı Moton gibi çeşitler bulunuyordu. Tüfek fiyatının nispeten ucuz oluşu köylü gençlerinin kolayca tüfek satın alıp paşa veya beylerin hizmetine girmesini veya Celali gruplarına katılmasını kolaylaştırmaktaydı.

Tophane-i Amire Binası

Devleti yıpratan güç: Tüfekli eşkıyalar

16. yüzyılın sonları ve 17. yüzyıl başlarında yaşanan Celali isyanları, ateşli silahların yayılışında önemli bir rol oynamıştı. İşsizlerin ve köylü gençlerinin silah edinme arzusu artarken, iktisadi ve toplumsal koşullardaki değişimler ile devlet idaresindeki aksaklıklar huzursuzluğu tetiklemişti. Devletin silah denetiminde yetersiz kalması, Batı Avrupa ve Cezayir’den yapılan silah kaçakçılığını artırmış, aynı zamanda yerel tüfek imalatının gelişimine de sebep olmuştu. Bu dönemde, teftişler sonucunda binlerce tüfek ele geçirilmişti.

Anadolu’da eşkıyaların tüfekle dolaşması o kadar yaygınlaşmıştı ki, devlet bölgeye defalarca bu faaliyetleri meneden fermanlar gönderiyordu. Celali isyanlarında asi liderler büyük tüfekli ordular toplamışlardı. 17. yüzyıl ortalarında devlet otoritesinin zayıflamasıyla birlikte, Abaza Hasan Paşa gibi isyancı liderler de ateşli silahlarda üstün bir güce sahip olmuşlardı. Abaza Hasan Paşa, 30.000 kişilik ordusuyla ve top-tüfek gücüyle ün kazanmıştı. Onun gönderdiği 4.000 tüfekli asker, Anadolu beylerbeyi Konakçı Ali Paşa’nın ordusuna baskın düzenlemiş ve büyük kayıplar verdirmiştir. Abaza Hasan Paşa’nın isyanı bastırıldıktan sonra yapılan tüfek teftişinde, sadece Anadolu’dan 80.000 adet tüfek ele geçirilerek payitahta gönderilmiştir. Bu durum o dönemdeki Anadolu nüfusu hesaba katıldığında, tüfeğin halk arasında ne denli yaygın olduğunu göstermektedir.

Çanakkale'de İngiliz ve Anzak askerlerine büyük zayiatlar verdiren Krupp marka top

Baron de Tott’tan Krupp’a modern silahlar

16. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa devletleri silah teknolojisinde önemli gelişmeler kaydederken, Osmanlı ordusu bu konuda gelenekçi bir tutum sergilemekteydi. Avrupa’daki toplar daha hafif, seri atışlı ve uzun menzilli hale gelmişti. Osmanlı topçu ustalarının aynı model üzerinde çalışması ve mevcutla yetinmesi Osmanlı ordusunun savaş alanlarında başarısız olmasına ve toprak kayıplarına yol açmaktaydı. 1601 yılında Kanije Kalesi önünde Avusturya ordusunun terk ettiği toplar, Sadrazam Yemişçi Hasan Paşa’nın hayranlığını kazanmış ve Padişaha gösterilmek için İstanbul’a getirilmiştir.

17. yüzyılda başlayan bu sorunlara ilk olarak III. Mustafa döneminde çözüm üretilmeye çalışılmıştır. Fransa kralı tarafından gönderilen Macar asilzadesi Baron de Tott’un katkılarıyla, Sürat Topçuları adıyla 250 kişilik bir topçu sınıfı kurulmuş, bu sayı daha sonra 2000’e çıkarılmıştır. Sürat Topçuları, Avrupa tarzında eğitim görerek dakikada 8-10 gülle atabilen, daha seri atışlı topları kullanabilen bir birlik olmuştur. Baron de Tott, Tophane’yi de ıslah ederek yeni teknolojiye uygun toplar döktürmüştür.

19. yüzyılda, II. Mahmud, Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde askeri teşkilatta modernleşme çalışmaları hız kazanmıştır. Tophane-i Amire Nezareti kurulmuş ve modern silah ve mermi imalatı için makineler getirtilmiştir. Topçu ve Humbaracı Ocakları, 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra devlete sadık kalmış ve modernleşme çabaları bu ocaklar bünyesinde devam etmiştir.

1841’e kadar kullanılan çakmaklı tüfeklerin yerini kapsüllü ve daha sonra yivli tüfekler almıştır. Sultan Abdülmecid, ordunun bu yeni tüfeklerle donatılmasını istemiş ve beş-altı yüz bin kadar iğneli tüfek ithal edilmiştir. Alman Krupp firması tarafından geliştirilen toplar da ithal edilerek Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile Kars, Erzurum ve Tuna sınırları gibi stratejik bölgeler bu toplarla korunmaya başlanmıştır.

İstanbul'un fethinde kullanılan Şahi topunun çizimleri

Dünden bugüne teknoloji ve güç dengesi

Neticede Osmanlı doğuşundan itibaren ateşli silahlara uyum sağlamış bu durum merkezi otoritenin güçlenmesine ve imparatorluğun genişlemesine katkıda bulunmuştur. Fakat, bu teknolojinin devlet kontrolü dışına çıkarak halk arasında ve isyan hareketlerinde yayılması, devletin iç güvenliğini tehdit eden ciddi sorunlara yol açmıştır. Devlet, bir yandan yasaklama ve el koyma gibi önlemler alırken, diğer yandan isyancı unsurlardan edinilen tüfekli reayayı kendi ordusuna dahil ederek pragmatik bir yaklaşım sergilemiştir. 17. yüzyıldan itibaren Avrupa’da yaşanan teknolojik gelişmeler makasın açılmasını sağlasa da 19. yüzyılda ilk olarak askeri alanda başlayan modernleşme çabalarıyla Osmanlı ordusu yeniden ateşli silah teknolojisinde önemli adımlar atmış ve bu silahlar, Millî Mücadele dönemine kadar vatan savunmasında kilit rol oynamıştır. Tarihte açıkça görülen ve bugünlerde de bir kez daha şahit olduğumuz gibi bölgesel ve küresel bağımsızlığın yolu düşmanı caydıracak silahlara sahip olmaktan geçmektedir.



#Tarih Penceresinden
#Tarih
#Aktüel
#Silah
#Tüfek