Ponzi şemaları, tarihin en eski dolandırıcılık yöntemlerinden biridir. Adını 1920’lerde bu yöntemi ilk defa büyük çapta uygulayan Charles Ponzi’den alır. Bu dolandırıcılık yönteminde, sistemin ilk aşamalarında katılımcılara yüksek getiri vaatleri sunulur ve bu vaatlerin gerçekleş-tirilmesi, sisteme yeni katılımcıların getirdiği paralarla sağlanır. Sistem sürdürülebilir gibi görünse de, yeni katılımcıların sayısı azaldıkça mevcut katılımcılara ödeme yapılamaz hale gelir ve çöküş kaçınılmaz olur.
Peki, bu durumda Tosuncuk’un suçu ne? Dilan Polat gibi ‘enercii’ yaymamak mı? Polat çifti gibi sosyal medya üzerinden lüks bir yaşam sergileyerek toplumsal tepkileri üzerlerine çekmeyip, sadece dolandırıcılık yapması mı? Eğer Polat çifti tahliye edilebiliyorsa, Tosuncuk neden içeride kalmaya devam ediyor? "Sosyal medya fenomenleri yargı sisteminde avantajlı bir konuma mı sahip?" gibi soruları akıllara getirmeyecek bir adil düzenin inşa edilmesi, kamuoyu baskısından arındırılmış ama kamuoyunun sesini de kulak ardı etmeyecek bir sistem ihtiyacımız giderek artıyor. Toplum, Polat’ın sunduğu lüks yaşamı göremediği, ulaşamadığı için bu kadar tepki veriyor olabilir mi? Ekonomik olarak Polat çiftinin bulunduğu seviyeye ulaşamayan halk, bu yaşam tarzını eleştirmek yerine ona karşı duyduğu öfkeyi ‘adalet’ taleplerine dönüştürüyor olabilir mi? gibi sorular her geçen gün artacağa benziyor. Ama görünen o ki adalet talebi, sadece suçun büyüklüğüne değil, aynı zamanda toplumun ekonomik beklentilerine de dayanıyor.