Son sağlık siyasetinin komplikasyonu: Tıp eğitiminin yaşadığı kriz

04:007/05/2025, Çarşamba
G: 7/05/2025, Çarşamba
Yasin Aktay

Siyasette sorunları çözmek için ortaya koyduğunuz çözümlerin başka sorunlara yol açabileceğini öngörmek ayrı bir siyasi meziyettir. Sorun üretmek toplumun tabiatındandır ve siyaset bu sorunların çözümünün her şeyden önce teşhisi sonra sağlıklı bir tedavisi için vardır. Bazen uyguladığınız çözüm veya tedavi yolunun komplikasyonları oluyor ve bu komplikasyonlara karşı da ilk uyguladığınız tedavi ile birlikte önleyici tedbirler de almak gerekiyor. Siyaset için burada kullandığımız terminolojinin tıp

Siyasette sorunları çözmek için ortaya koyduğunuz çözümlerin başka sorunlara yol açabileceğini öngörmek ayrı bir siyasi meziyettir. Sorun üretmek toplumun tabiatındandır ve siyaset bu sorunların çözümünün her şeyden önce teşhisi sonra sağlıklı bir tedavisi için vardır. Bazen uyguladığınız çözüm veya tedavi yolunun komplikasyonları oluyor ve bu komplikasyonlara karşı da ilk uyguladığınız tedavi ile birlikte önleyici tedbirler de almak gerekiyor.

Siyaset için burada kullandığımız terminolojinin tıp alanından olması siyaseti birebir tıbbi operasyonlar düzeyinde gördüğümüzden değil elbet. Hatta siyaseti tıbba indirgemenin de ayrı bir tehlikesi vardır, mühendisliğe indirgemede olduğu gibi.
Neticede karşınızda tek taraflı olarak bilimsel kesinlikte operasyonlar uyguladığınız bir hasta yok, uyguladığınız siyasete itiraz da edebilen, bu siyasetten çıkarları veya zararları olabilen, bütün çeşitliliğiyle bir toplum vardır. Buradaki terminolojinin tıp alanından olması, tam da konuştuğumuz alanın tıp olmasıyla ayrı bir anlam kazanıyor.
Çok değil, daha 3 sene öncesine kadar Türkiye’de sağlık sektöründe çalışanların,
bilhassa doktorların, özellikle de Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalışan doktorların mesleklerinin meşakkatiyle, ehemmiyeti ve özellikleriyle mütenasip olmayan bir ücret ve özlük hakları dolayısıyla ciddi bir haksızlığa maruz olduklarından bahsediyorduk. Gerçekten de öyle bir sorun vardı o zaman. Doktorlar zaten aldıkları eğitimden başlayan bir şekilde mesleklerine meşakkat ve değer katan birçok özelliğe rağmen hem ücret bakımından hem de özlük hakları bakımından hak ettiklerinden uzak bir durumda olduklarını “
Tabipler için adalet çağrısı
” yaparak söylemiştik.
Bu adalet çağrısı biraz da AK Parti’nin kuruluş esasında mevcut olan “adalet” ilkesine gönderme yapıyordu.
Sadece meslekler arasındaki adaleti sağlamak açasından değil, aynı zamanda AK Parti’yi bunca yıl iktidarda tutmuş olan en güçlü siyasetinin sağlık alanında olmasından, bu yükü bilhassa sağlık çalışanlarının çekmiş olması dolayısıyla. Bir açıdan AK Parti halka hizmet iddialarında kendini en fazla sağlık alanında ispatlama fırsatı bulabilmiştir. Tabii diğer alanları yok sayarak başka türlü bir adaletsizliğe yol açmadan.
Ancak sağlık alanında rahatlıkla “devrim” olarak nitelenebilecek politikaların büyük ölçüde sağlık çalışanlarının omuzlarına yüklenmiş olduğu da herkesin gördüğü bir gerçekti.

Sağlık çalışanlarına hak ettikleri değer verilmeli, saygı gösterilmeli ve her şeyden önce buna maaş ve özlük hakları düzeyindeki iyileştirmelerle başlanmalıydı.

O zamandan sonra bunlar yapıldı. Ancak bu sefer de ne yazık ki yapılan iyileştirmeler sağlık sektörü içindeki bazı
özlük koşulları, sektörel farklar, özel sektör ve Sağlık Bakanlığı arasındaki ilişkilerde yol açabileceği sonuçlar ve bilhassa üniversite ve Sağlık Bakanlığı arasında döner sermaye avantajları arasında oluşan farklar gözetilmeden yapıldı
ğı için bugün sağlık sektörümüz bambaşka bir krizin eşiğine varmış dayanmıştır.
Özel hastanelerde oluşan sektörel büyümenin nelere yol açabildiği konusunda geçtiğimiz aylarda yaşanan “
yeni-doğan ve yoğun bakım skandalı” bir alarm zili çalmış olmalı
. Bu konu sağlık alanında hiçbir etik zeminimizin olmadığına dair çok ciddi bir uyarıydı. Bunun tartışmasını uzun uzun yapmak zorundayız. İnsanın hayatını korumak, sağlık hizmeti diğer bütün mesleklerden ayrı olarak etikle, ahlakla, maneviyatla çok daha yakın ilgili olması gereken bir alan.
Mevzunun tamamen gelip vahşi bir kazanç alanına indirgenmiş olduğu bir toplum başka felaket beklemesin.
Bu çok önemli, değinmeden geçemedim
, ama bugün değinmek istediğim asıl sorun, yani sağlık alanında önceden tespit edilip tedavisine girişilen bir sorunun tedavisinin yol açtığı bir komplikasyon. Doğrudan tıp fakültesi eğitimini etkileyen bir sorundan bahsediyorum.

Sağlık Bakanlığına bağlı uzman doktorların durumunun iyileştirilmesinin yol açabileceği bir komplikasyon bunun tıp fakültelerindeki öğretim üyesi doktorlara yansıması. Bu iki sektör arasında oluşan fark bugün tıp fakültelerinden hocaların Sağlık Bakanlığına göçüne yol açmakta, birçok tıp fakültesinde ders verecek hoca bile bulunamamaktadır.

Fakültesine öğretim üyesi bulmakta zorlanan birkaç tıp fakültesi dekanının söylediklerini özetle aktarıyorum:

“Uzman doktorların maaşı, şu an itibarıyla Dr. Öğretim Üyesi maaşından daha fazla...

Aradaki maaş farkı fazla olduğu için Uzman hekimler, Dr. Öğretim Üyesi olarak çalışmaktansa devlet hastanelerinde Uzman Dr. olarak çalışmayı tercih ediyor.

Ayrıca herhangi bir üniversitede öğretim üyesi olarak çalışan uzman hekimler, istedikleri yere uzman doktor olarak tayin olabiliyorlar. Yani Dr. Öğretim Üyesi olarak çalışmaları bunlara istediği yere tayin çıkarabilme hakkı veriyor. Böylece pozitif ayrımcılığa tabi kalıyorlar.

Uzman doktorların ücretinin Dr. Öğretim Üyesi maaşından fazla olması, ayrıca Dr. Öğretim üyesi olan uzman hekimlerin istediği yere tayin çıkarabilmeleri, uzmanların Öğretim Üyeliğine geçse bile 1-2 ay içerisinde istedikleri yere tayin çıkararak Uzman Dr. olarak çalışmayı tercih ettikleri görülüyor. Bu da üniversitelerin öğretim üyesi sıkıntısı çekmesine neden oluyor.

Sağlık Bakanlığı'nda (SB) çalışan öğretim üyeleri
, genellikle daha
yüksek döner sermaye ve ek ödeme
alırlar. Performans sistemi daha avantajlı, hasta yoğunluğu fazla olduğundan gelir daha yüksek olabiliyor. Özellikle Eğitim ve Araştırma Hastanelerinde görev yapan öğretim üyeleri hem klinik hizmet hem de eğitim verdiklerinden ciddi ek gelir elde edebiliyor. Buna mukabil
Üniversite Hastanelerinde (Tıp Fakültesi)
çalışanların sabit maaşları dışında döner sermaye gelirleri genellikle
düşüktür
. Döner sermaye dağıtımı bazı üniversitelerde çok sınırlıdır ya da hiç yapılmayabiliyor. Ancak özel hasta muayene (muayenehane hakkı varsa) gibi bazı üniversitelerde uygulanan sistemler ek gelir imkânı sunabiliyor.”
Sağlık Bakanlığındaki doktorlar için bütün bu avantajlar durumlarını düzeltme yolunda uygulanan siyasetle oluştu. Y
a kantarın topuzu fazla kaçırıldı veya bu konuda tıp fakülteleri üzerindeki etkileri hesaplanmadı, hesaplanamadı.
Bu hesaplayamamanın maliyeti bugün tıp eğitimimizin bir krize dayanmış olmasıdır. Tıp fakülteleri birçok alanda ders verecek hoca bulamıyor. Mevcut hocaları Sağlık Bakanlığına veya özel sektöre göç ediyor.
Türkiye’nin özellikle tıp alanında da uluslararası bir hizmet sunma noktasında bu kadar iddialı olduğu bir eşikte bu yan etkileri de giderecek yeni tedavilere ihtiyaç var.
#politika
#sağlık
#Yasin Aktay