Yeniden şekillenen dünya ticareti

04:0014/04/2025, Pazartesi
G: 14/04/2025, Pazartesi
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv

Ömer Faruk Doğan - Büyükelçi

ABD Başkanı Donald Trump’ın 2 Nisan 2025 tarihinde başlattığı BM’ye kayıtlı 185 ülkeyi kapsayan ilave Gümrük Vergisi mücadelesi şimdilik sadece ABD-Çin arasında karşılıklı beyanlar ile dar bir alana evrilerek devam etmekte. Son olarak 11 Nisan Cuma günü Çin, Beyaz Saray›ın Çin’e yönelik vergilerini yüzde 125’e çıkardığını açıklamasından birkaç saat sonra, Çin de Amerikan ürünlerine yönelik ithalat vergilerini yüzde145’e çıkardığını ilan etti. İlave Gümrük vergisi ilanında Pekin Washington’un gerisinde kalmadı. Trump şimdilik Çin dışındaki diğer ülkelere yönelik ilave Gümrük Vergisi tarifelerini 90 gün ertelediğini ilan ederek mücadeleyi dar bir alanda Çin ile karşılıklı ticaret mücadelesi haline dönüştürdü. Ortalık kısmen sakinleşmiş gibi görünse de aslında perde gerisinde dünya ticareti açısından oluşan gerginlik, tereddüt ve bilinmezlikler daha da belirginleşerek devam etmekte, dünya ticareti üzerindeki olumsuz etkisini her geçen gün artırmaktadır.


ÇİN ABD KAPIŞMASI

Her ne kadar Çin 10 Nisan 2025 itibariyle ABD’ye yönelik konteyner yüklemesini durdurmuş ise de Çin’in dünya ticareti liderliğini bırakması yönünde herhangi bir emare görünmüyor. Bu da Çin’in ABD için hazırlamış olduğu mal ve ürünleri dünyanın diğer bölgelerine sevk etmeye gayret edeceği anlamına gelmektedir. Bu noktada altı çizilmesi gereken husus Çin’in ABD pazarındaki kayıplarını, dünyanın diğer ülkelerine baskın bir ticari girişimle kayıplarını telafi etmeye gayret edeceği öngörüsüdür beraberinde dikkat edilmesi gereken en tehlikeli husus ise Çin’in ne pahasına olur ise olsun kayıplarını telafi maksadı ile çok baskın bir şekilde ABD dışındaki diğer pazarlara yoğunlaşacağı gerçeğidir. Bu süreç, Çin açısından oldukça doğal ve vazgeçmeyeceği bir yaklaşım olarak ortaya çıkmakta ancak, bu durumun dünya ticareti açısından çok dikkatli değerlendirilmesi özellikle gelişmekte olan ülkeler ve münhasıran ekonomisi ihracata bağlı, kalkınma modellerini ihracat artışı sağlama amacına dayandıran ülkeler açısından oldukça önemli ve hassas bir durum arz etmektedir.

Gelişmekte olan ülkelerde sermaye yapısının zayıflığı, teknoloji ve verimlilikte kat edilmesi gereken mesafelerin bulunması, bu ülkelerin farklı şekillerde ihracatlarında elde ettikleri ve ihracatı attırmada faydalandıkları ülkelerin kendilerine özgü doğal, coğrafi veya diğer avantajların ihracatları üzerindeki olumlu etkisini nerede ise tamamen ortadan kaldırabilecek yeni bir rekabet süreci ile karşı karşıya kalmaları ve bu rekabete dayanma güçlerin olamaması gibi bir atmosferle karşılaşmaları kuvvetle muhtemeldir. Gelişmekte olan ülkelerin ihracatlarının yeniden durgunlaşma ve gerileme sürecine girmesi, ortaya çıkacak ilave Pazar imkanlarının baskın bir şekilde Çin tarafından kullanılması ve bu sürecin ABD ile ilave gümrük vergisi mücadelesi sona erinceye dek devam etmesi, büyük bir olasılık olarak karşımıza çıkmaktadır.


EKONOMİK KASIRGA YAKLAŞIYOR

Daha belirgin bir ifade ile bu durumdan başta AB üyesi ülkelerin etkilenmesi, özellikle AB’nin başat ekonomisi Almanya’nın sahip olduğu pazar payının münhasıran otomotiv ve sanayi ürünlerinin zaten zor şartlarda rekabet edebiliyor olması nedeniyle yerini Çin ürünlerine bırakması, zaten siyasi anlamda istikrar arayışı içerisindeki bazı AB ülkelerinin bu kez de yeni bir ekonomik mücadele süreci ile tekrar karşı karşıya kalmaları tahminlerden uzak değildir. Çin’in ticari baskın yaklaşımlarından etkilenecek AB ülkelerinin mecburen karşı karşıya kalacağı, rekabet ve mücadele; gelişmekte olan ülkeler üzerinde ikinci bir domino etkisi yaparak karşı karşıya kalabilecekleri ihracat darboğazı sürecinin çift yönlü olumsuz bir etkiye maruz kalmaları sonucunu doğurabilecek niteliktedir.

Akla gelen ilk hususlardan bir diğeri ise; zaten Covid19, Ukrayna-Rusya Savaşı ve İsrail’in Gazze’yi soykırımı ile zaten belirli oranda duraksama sürecine girmiş olan dünya ticaretinin daralma gibi olumsuz etkilerini Afrika ülkeleri üzerinde göstermesi ve tüm bu ülkelerin ilave ekonomik darboğazlara tabi olması da ihtimalden uzak değildir. Özellikle refah seviyesi yüksek ancak, nüfusu az kendi ürettiğini tüketme kabiliyeti olmayan Körfez ülkelerinin finansal verimlilik anlamında petrol fiyatlarını düşürüp petrol ihracatını artırarak kendi eksikliklerini telafi yolunu tercih etmeleri şimdiden işaretlerini gösteren bir yaklaşım.

Bu durum, enerji ihtiyacı olan ülkeler açısından kısmen bir avantaj gibi görünse de yüksek seviyede enerji ihtiyacı olan ve gereksinimlerini ithalat yoluyla karşılayan Çin’e, ilave rekabet imkanı sağlayacaktır.

Yukarıda sıralanan gerekçelere gelişmekte olan ve ekonomileri münhasıran ihracata dayalı ülkelerin mevcut konumlarını mutlak surette gözden geçirmeleri ve bir üst kademe Ticaret Devlerinin kendi aralarındaki mücadeleden ortaya çıkacak menfi durumdan en az seviyede etkilenmeleri yönünde şimdiden önlem almalarının, ortaya çıkacak ekonomik kasırga ve hortumdan masum ülkelerin kendi toplumlarını ve ekonomilerini korumalarına yardımcı olabileceği değerlendirilmektedir. Tabii ki Dünya Ticaret Örgütü ve Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu DTÖ üyesi ülkelere ortamı yatıştırma ve süreci sakinleştirerek ortaya çıkacak olumsuz etkilerin önemli ölçüde bertaraf edilmesi girişimlerini yoğunlaştırma görevinin bulunduğu bunun doğal bir sorumluluk olduğu izahtan vareste bir husustur. Bu anlamda Türkiye’nin kaçınılmaz bir rol üstlenebileceğini, sahip olduğu konum ve güvenilirlik unsurunun da buna büyük imkan tanıdığının muhakkak surette belirtilmesi gerekmektedir.


#Ekonomi
#ABD
#Donald Trump