Halk yeniden iktidarda:
1983 genel seçimi
Türkiye için 1970’li yıllar demokratik süreçlerin işletilememesi nedeniyle ekonomik ve siyasal krizlerin, sokaklarda şiddet ve terör olaylarının baş gösterdiği buhranlı yıllar olmuştu. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin1 Ocak 1980’de ekonomik sıkıntılar ve toplumsal hayatta yaygınlaşan şiddet eylemleri nedeniyle Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e gönderdiği mektup bir anlamda 12 Eylül’ün de habercisiydi.
1980'e yaklaşıldığında yurdun hemen hemen her köşesinden ölüm haberleri geliyordu. Ülke adeta bölünmüş, kamplaşma doruk noktaya ulaşmıştı. Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi 1 Şubat 1979 gecesi İstanbul Maçka'daki evinin yakınlarında arabasında iken Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü. Türkiye İşçi Partisi Adana eski İl Başkanı Ceyhun Can, yazıhanesinde öldürüldü. Aynı gün bir diğer isim Çukurova Üniversitesi Rektör Vekili Fikret Ünsal da evinin önünde öldürüldü. CHP İstanbul milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu İstanbul Şişli'deki işyerinde öldürüldü. Eski Başbakan Nihat Erim İstanbul Dragos'taki evinin yakınında Mahir Çayan ve arkadaşlarının intikamının alınması adına Dev-Sol militanları tarafından suikaste uğradı. Maden-İş Sandikası genel Başkanı Kemal Türkler İstanbul Merter semtinde silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
Toplumun her kesimini ezip geçen, temel insan haklarının askıya alındığı, birçok davanın açıldığı, sayısız idam kararının verildiği ve uygulandığı 12 Eylül darbesi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “Bayrak Harekâtı” adı verilen müdahalesi ile başladı. Darbenin gece 03.00'te ilanından sonra aynı gün sabah saat 05.30'da Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan'a Genelkurmay Başkanı Evren tarafından birer tebliğ gönderildi. Tüm tebliğlerde, "TSK yönetime el koymuştur. Hükümetiniz feshedilmiş, parlamento üyeliğiniz düşmüştür. Talimatı getiren subayın ikazlarına uyunuz" ifadesi kullanıldı, liderlere gidecekleri adresler de belirtiliyordu.
Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel için Hamzaköy Gelibolu adresi belirtilirken, Necmettin Erbakan'a ise Uzunada İzmir adres olarak gösterildi. Ecevit ve Demirel eşleriyle birlikte aynı uçakla Hamzakoy'a götürüldü. Yaklaşık bir ay boyunca, 11 Ekim 1980'e kadar burada kaldılar. Necmettin Erbakan ise aynı gün uçakla Uzunada'ya götürüldü. Alparslan Türkeş evinde bulunamadığı için Milli Güvenlik Konseyi, 13 Eylül'de bir bildiri ile teslim olmaması halinde suçlu duruma düşeceğini belirtti. Bunun üzerine Türkeş 14 Eylül'de Ankara Merkez Komutanlığı'na teslim oldu ve Uzunada'ya gönderildi. Sivil iktidarın alaşağı edilmesinin ardından Türkiye özgürlükler ve temel hakların askıya alındığı bir ülke haline getirilmişti.
12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası ilk genel seçim olan 1983 seçimlerinde yüzde 10 baraj sistemi getirildi. Yeni Seçim Kanunu kurulacak partilerin yasalaşması için en az 30 kurucu üyenin Milli Güvenlik Konseyi'nce onaylanmasını zorunluluğunu getirdi. Siyasi partiler 12 Eylül rejimine karşı beyan ve davranışlarda bulunamayacaklardı. MGK partiler, bağımsız adaylar, seçime giren partilerin adayları gibi pek çok ismi veto etti.
Partilere asker denetimi
Cunta yönetimi Mayıs 1983’te siyasi parti kuruluşlarını serbest bıraktı. Adalet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milli Selamet Partisi parlamenter ve yöneticileri anayasadaki yasaklar nedeniyle yeni oluşumların içerisinde yer alamıyorlardı. Milli Güvenlik Konseyi’ni oluşturan beş general yayınladıkları yeni bildiriler ile siyasi partilerin kurucularını veto etme hakkını kendilerinde tuttu. Darbe sonrası kurulan ve seçime katılma hakkını kazanan ilk parti cuntanın görevlendirdiği Orgeneral Turgut Sunalp’ın oluşturduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi oldu.
‘Orta sol ‘olduğu varsayılan otuz iki kurucusundan yedisinin hemen konsey tarafından veto edildiği Halkçı Parti izin verilen ikinci partiydi. Türk siyasetinde bir döneme damgasını vuran Turgut Özal’ın lideri olduğu Anavatan Partisi de Halkçı Parti gibi 20 Mayıs’ta İçişleri Bakanlığı’na kuruluş beyannamesini vermişti. Orta sağda Süleyman Demirel ve arkadaşlarının önerisiyle kurulan Büyük Türkiye Partisi ise konsey tarafından kapatılmıştı. Süleyman Demirel, İhsan Sabri Çağlayangil gibi AP’liler ile Sırrı Atalay, Deniz Baykal gibi CHP’li 16 siyasetçinin Çanakkale’deki Zincirbozan askeri üstünde gözetim altında tutulmasına karar verilmişti.
Video kaset dönemi
12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası yapılan 1983 seçimlerinde darbecilerin icazetiyle oluşturulan siyasi ortamda parlamentoya giren 3 partiden 2'si, Milliyetçi Demokrasi Partisi ve Halkçı Parti birkaç yıl içinde siyasal hayattan silindiler. MGK’nın gazetelerde paralı ilan yayınlatma hakkı tanıdığı siyasi partilerden ikisi kampanyada reklam ajanslarıyla çalıştı. Seçim kampanyalarına yenilik getiren ANAP, gazeteci Mehmet Barlas'ın Turgut Özal ile yaptığı söyleşilerle miting görüntülerinin kayıtları video kaset halinde ilçe örgütlerine gönderildi.
Cumhurbaşkanı Kenan Evren radyo ve televizyonlardan seçim günden iki gün önce yaptığı konuşmasında Turgut Özal ve ANAP'ı hedef aldı. Seçimin önemli olaylarından biri olan bu konuşma Evren'in orgeneral Sunalp'ı işaret ettiği şeklinde yorumlandı ve öfkeye neden oldu.
Halk Özal ile yeniden iktidarda
Kasım 1983 seçimlerine konseyin açık bir şekilde desteklediği Milliyetçi Demokrasi Partisi, Anavatan Partisi ve Halkçı Parti katıldı. Seçimden önce Kenan Evren’in radyo ve televizyondan açıkça Anavatan ve Turgut Özal’ın aleyhine konuşma yapmasına rağmen Anavatan partisi TBMM’deki salt çoğunluğu alarak seçimlerden birinci parti çıktı.
Darbenin ardından iktidara gelen ANAP ile Türkiye normalleşme sürecine girdi.
CHP’nin klasik oylarını toplayan Halkçı Parti ikinci cuntanın desteklediği MDP ise çok az bir oyla üçüncü parti olabilmişti. Anavatan Partisi yüzde 42,9, Halkçı Parti yüzde 28,9, Milliyetçi Demokrasi Partisi yüzde 22,1 oy aldı. Seçimle iktidara gelen ANAP Mart 1984’te de yerel seçimlerin yapılmasını gündeme getirdi. Bu seçimlerden de birinci parti olarak çıkan ANAP bütün büyük yerleşim yerlerindeki belediye başkanlıklarını kazandı. Darbenin ardından iktidara gelen ANAP ile Türkiye normalleşme sürecine girecekti. Türkiye ekonomik ve teknolojik olarak büyük bir atılım yapacaktı.