Bir çiçekle baharı getiren lider:
1995 genel seçimi
1994 yerel seçimlerinde kazandığı Ankara ve İstanbul’u 1 yılda yaşanabilir şehirler yapan Necmettin Erbakan liderliğinde Refah Partisi 95’teki genel seçimlerde birinci olup, DYP ile 54. Hükümet’i kurmuştu. Ekonomiye can veren Refah-Yol Hükümeti paradan para kazanan baronların kaynaklarını kesince 28 Şubat darbesi yaşandı. 11 ayda yaşananlar ise ülkeyi uçuruma yuvarladı.
1991 genel seçimlerinin sonucunda kurulan koalisyonun ortakları DYP ve SHP, her geçen gün büyüyen Güneydoğu sorununa, demokratikleşememe sıkıntısına ve de ekonomik bunalıma bir çözüm yolu bulamamıştı. Özal’ın vefatından sonra Çankaya Köşkü’ne çıkan Süleyman Demirel’in halefi Tansu Çiller de ülkeyi her anlamda düzlüğe çıkaracak bir reçete sunamıyordu.
5 Nisan’da Başbakan Çiller tarafından bir kemer sıkma politikası açıklanmıştı. İstikrarsızlık ve kriz sarmalından kurtulmak için küresel kapitalizmin ana kurumlarından IMF’nin reçetelerine başvurulmuştu. Tansu Çiller’in kurduğu azınlık hükümeti TBMM’de güvenoyu alamayınca, 30 Ekim’de DYP ve CHP ülkeyi seçime götürecek yeni bir koalisyon hükümeti kurdu.
1995’in hikayesi 94’te yazıldı
Toplumsal bunalıma yerel yönetimlerdeki başarısızlıklar, çöp dağları ve akmayan sular da eklenince 1994’teki belediye başkanlığı seçimlerine genel’ bir misyon yüklenmişti. 27 Mart günü yapılan oylamada solu temsil eden CHP, SHP ve DSP toplamda yüzde 25 oy alıp büyük bir hüsrana uğrarken, Türkiye Refah Partisi’nin hizmet siyaseti ile tanışacaktı. Ankara ve İstanbul başta olmak üzere 5 büyük kent, toplamda yüzde 19 oy alan Refah Partisi’nin olmuştu. Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı olurken, Ankara’da ise Melih Gökçek dönemi başlıyordu. 1969 yılında Konya’dan bağımsız olarak Meclis’e giren Necmettin Erbakan, 25 yıl önce “bir çiçekle bahar gelmez” diyenlerin yüzlerini de yere düşürmüştü. Türkiye artık Milli Görüş belediyeciliğini ve ‘siyasal İslam’ kavramını tartışacaktı.
Ülkenin kaderi IMF’ye teslim
1994 yılının başlarında Cumhuriyet tarihinin en büyük cari açığı ve kamu açığı ile Türkiye’deki ekonomik dengesizliklerin boyutu ortaya çıkmış, alınan iktisadi kararlar krizin boyutlarını arttırmıştı. 5 Nisan’da Başbakan Çiller tarafından bir kemer sıkma politikası açıklanmıştı. İstikrarsızlık ve kriz sarmalından kurtulmak için küresel kapitalizmin ana kurumlarından IMF’nin reçetelerine başvurulmuştu.
Baykal-Çiller kavgasının sonu seçim
Tansu Çiller’in kurduğu azınlık hükümeti TBMM’de güvenoyu alamayınca, 30 Ekim’de DYP ve CHP ülkeyi seçime götürecek yeni bir koalisyon hükümeti kurdu. Bu hükümette 1995 yılında yapılan kurultayda CHP Genel Başkanlığı'na getirilen Deniz Baykal, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak yer aldı. Fakat bu Çiller ve Baykal arasında sıkıntıya yol açınca Çiller istifa etti. Baykal TBMM’nin kararı ile seçimlerin 24 Aralık 1995’te yenilenmesi şartıyla hükümetin başına gelmişti.
Meclis artık 550 vekilli
1995 genel seçimleri öncesi TBMM’nin kararı ile milletvekili sayısı 450’den 550’ye çıkarılırken, yapılan kanun değişikliği ile seçmen yaşı 20’den 18’e çekilmişti.
Aynı zamanda ceza ve tutukevinde bulunanlar da ilk defa oy kullanabilecekti.
Sandıktan Refah çıktı
24 Aralık 1995 günü sandığa giden 29 milyon seçmen, ülkeyi yöneten liderlere Refah Partisi’nin belediyecilikteki başarısının faturasını kesmişti. İstanbul ve Ankara’yı 1 yılda yaşanabilir şehirler haline getiren Refah Partisi’nin yüzde 21,3 ile birinci çıktığı seçimlerde ANAP ve DYP yüzde 19’ar oy alırken CHP barajı kıl payı geçebilmişti. DSP’nin oyu ise yüzde 14,6’ydı.
54. Hükümet kuruluyor
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hükümeti kurma görevini Necmettin Erbakan’a vermiş fakat Refah Partisi’nin Meclis'te güvenoyu almak için yeterli milletvekiline sahip olmaması ve diğer partilerin destek vermemesi üzerine hükumet kurulamadı. Demirel’in görevlendirdiği Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller ile anlaşıp 53. Hükümet kurabilmişti. Fakat güvenoyu Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilen Anayol-DYP Hükümeti düşünce görev tekrardan Erbakan’a verilmişti.
Erbakan, 1996 Haziranında DYP ile Refahyol koalisyon hükumetini kurup Başbakan olarak ülke ekonomisine can vermeye başlamıştı. Koalisyona, Muhsin Yazıcıoğlu önderliğindeki BBP de 7 milletvekili ile dışarıdan destek vermişti.
Bedeli ödenmeyen darbe: 28 Şubat
54. Hükumet’in, ekonomi politikaları çerçevesinde özellikle faize savaş açıp, işçi ve emeklilere yüzde 50 oranında zam yapması, ‘paradan para kazanan’ baronların kabusu olmuştu. Bir anda başlatılan irtica kampanyaları, kartel medyasının manşetleri, işçi ve memurları örgütleyen odaların kışkırtması, askerin manşetlerden verdiği muhtıralar ve Cumhurbaşkanı Demirel’in darbe imaları 11 ayda ülke ekonomisinin canına can katan 54. Hükumetin sonunu getirmişti. Medya, asker ve tarikatlar üçlemesi ile 28 Şubat garabeti yaşatılan Türkiye’de yasaklar yeniden başlamıştı. Darbe sürecinde her türlü yayın organını ele geçiren ve kendi isteğine göre yayın yaptıran Genelkurmay gazete manşetlerine de el atmıştı. Hemen her fırsatta irtica ve şeriat yaygarası yapan 28 Şubat'ın "bir kısım medyası" post-modern darbe sürecinin fiili yaptırımcısıydı adeta. Gazeteci İsmet Berkan, meydanın 28 Şubat'taki rolünü çok açık bir şekilde şöyle ifade etmişti: “28 Şubat'ın ana aktörlerinden biri de medyaydı ve medya olmasaydı 28 Şubat başarılı olamazdı. Medya neredeyse gönüllü olarak psikolojik harekâtın parçası oldu. Hepimiz kullanıldık ve kendimizi kullandırdık. 28 Şubat sürecinde hepimizin günahı var."
Türkiye, 28 Şubat dönemi ile telafisi imkânsız bir döneme girmişti. “Şeriat geliyor" şeklinde suni korku politikasının ardından, özellikle başörtüsüyle okumak isteyenlere büyük bir linç kampanyası başlatılmıştı. Tek istekleri eğitimlerine devam etmek olan imam hatip ve üniversite öğrencilerine okul kapıları birer birer kapanmıştı. 1997'de Sivas Cumhuriyet Üniversitesi hemşirelik bölümünün birincisi, törene başörtülü olduğu için alınmaması o yıllarda yapılan zulmün sembolü oldu
28 Şubat'ta okullara girmek isteyen başörtülü öğrenciler adeta terörist muamelesi gördü binlercesi gözaltına alındı okul bahçesine dahi sokulmadı. İstanbul üniversitesi eşine rastlanmayan bir skandala imza attı. Rektör Kemal Alemdaroğlu ve yardımcısı Nur Serter öğrencileri ikna odalarına soktu ve zorla okula başörtüsüz girmeyeceklerine dair taahhütname imzalattı.
Başörtüsü ekseninde inançlı insanlara savaş açan ‘devlet’ Refah Partisi’ni kapatıp Erbakan’ı da yasaklı hale getirdi. Türkiye, 1999 uçurumuna doğru yola çıkarılmıştı.