Efendilerimle birlikte Hayber Gazvesi'ne katıldım. Resulullah (sav)'a benden bahsettiler ve benim köle olduğumu söylediler. Resulullah (sav) da bana kılıç kuşatmalarını emretti. Bana kılıç kuşatıldı. (Ancak yaşça küçük olmam ve boyumun kısalığı sebebiyle) kılıcı yerde sürüyordum. Sonra Hz. Peygamber (sav) bana ev eşyası verilmesini emretti. Delileri tedavi için okuduğum bir rukyeyi (afsunlama duası) (kontrol ettirmek için) Resulullah (sav)'a arzettim. Bir kısmını atıp, diğer bir kısmını muhafaza etmemi emretti."
Resulullah (sav), kendisiyle birlikte savaşmış olan Yahudilerden bir gruba, ganimetten pay ayırdı.
Hayber'in fethinden sona bir grup Eş'ari ile Resulullah (sav)'ın yanına geldik. Ganimetten bize de pay vardı. Halbuki (Habeşistan'dan dönmüş olan) gemi arkadaşlarımız Ca'fer (ra) ve arkadaşları hariç, Hayber Gazvesi'ne fiilen iştirak etmeyen kimseye pay ayırmamıştır.
Resulullah (sav) bir gün -yani Bedir Savaşı günü- kalkıp şöyle buyurdu: "Muhakkak ki Osman Allah'ın ve Resulü (sav)'nün rızasına uygun bir hizmet sebebiyle gelmiştir. Ben onun adına bey'at akdediyorum." Sonra Resulullah (sav) ganimetten hisse ayırdı, Savaşa katılmayan onun dışında kimseye hisse vermedi."
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Hangi bir köye varır da orada ikamet ederseniz, hisseniz oradadır. Hangi bir belde de Allah ve Resulü'ne isyan ederse o beldenin beşte biri Allah ve Resulüne aittir ve o (geri) kalan) da sizindir."
Resulullah (sav) ganimet taksiminde on keçiyi bir deveye bedel tutardı."
Resulullah (sav) gazveye gönderdiği kimselerden bazılarına, umumi ganimet taksiminden düşecek hisseden ayrı olarak, şahıslarına ait olmak üzere (bir nevi armağan olmak üzere) fazladan ganimet verirdi."
Resulullah (sav) Bedir günü, Ebu Cehlin kılıncını bana armağan etti. Ebu Cehl'i, İbnu Mes'ud öldürmüş idi.
Rum diyannda içinde dinar bulunan kırmızı bir küp ele geçirdim. Bu sırada emir, Hz. Muaviye (ra) idi. Başımızda da komutan olarak, Hz. Resulullah (sav)'ın ashabından, Ma'n İbnu Yezid (ra) adında Beni Süleym'den biri vardı. Küpü ona getirdim. O altınları Müslümanlara taksim etti. Bana da, öbürlerine verdiği kadar bir pay verdi. Sonra da, "Resulullah (sav)'ın: "Nefl (armağan) ancak hums'tan sonra olur" dediğini işitmemiş olsaydım sana (daha fazla) verirdim" dedi. Sonra bana, kendi hissesinden bağışta bulundu.
Resulullah (sav), ben yanında otururken, bir grub insana ihsanda bulundu. Ancak onlardan benim daha çok hoşlandığım birine hiçbir şey vermedi. Ben: "Falanca ile aranızda ne var (ona niye vermedin)? Allah'a kasem olsun, ben onu mü'min görüyorum!" dedim. Resulullah (sav): "Müslüman (görüyorum de!)" buyurdu. Sa'd (dayanamayıp) bu kanaatini üç kere söyledi. Resulullah (sav) da her seferinde aynı şekilde karşılıkta bulundu. Sonuncu sefer şunu ekledi: "Ben, nazarımda daha sevgili olana hiçbir şey vermezken, yüzü üstü ateşe düşeceğinden korktuğum insanı kurtarmak için ona ihsanda bulunurum (ihsanda bulunmam sevgime ölçü değildir)"
Resulullah (sav) Huneyn günü Ebu Süfyan İbnu Harb, Savfan İbnu Ümeyye, Uyeyne İbnu Hısn, Akra' İbnu Habis ve Alkame İbnu Ulase'den herbirine yüzer deve verdi. Abbas İbnu Mirdas'a ise daha az verdi. Bunun üzerine (aynı zamanda şair olan) Abbas İbnu Mirdas şu manada bir şiir düzdü: "Benimle atım Ubeyd'in payını Uyeyne ile Akra' arasında mı taksim ediyorsun? Ne Bedr ne de Habis, cemiyette, Mirdas'tan üstün değillerdir. Ben de onların hiçbirinden aşağı değilim. Ancak bugün sen, kimi alçaltırsan o bir daha yükselmez." Rafi' der ki: "Bunun üzerine Resulullah (sav) onun payını da yüz deveye yükseltti."
Resulullah (sav) şöyle buyurdular: "Savaş sırasında kim bir düşmanı öldürür ve bunu isbatlarsa, maktulün seleb'i kendisinin olur."
Resulullah (sav) bir seferde idi, müşriklerden bir casus gelip, ashabının yanında bir müddet oturup konuştu. Sonra sıvışıp gitti. Resulullah (sav): "O bir casustur, arayıp bulun ve öldürün" diye emretti. Ben (erken) bulup öldürdüm. Resulullah (sav) selebini bana bağışladı.
Avf İbnu Malik ve Halid İbnu Malik (ra) şunu söylemişlerdir: "Resulullah (sav) selebin katile ait olduğuna hükmetti, selebi ganimet malına katarak beşli taksime (humus) tabi kılmadı.
Anlattığına göre, kendisine: "Resulullah (sav) zamanında, gıda maddelerini humus taksimine tabi tutar mıydınız?" diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: "Hayber günü yiyecek maddeleri de ele geçirdik, kişi gelir, ihtiyacı kadar alır, sonra giderdi."
Resulullah (sav) zamanında bir ordu ganimet olarak yiyecek maddesi ve bal ele geçirdi. Ancak bundan humus alınmadı."
Resulullah (sav) kıble istikametinde (sütre olarak) bir ganimet devesi bulunduğu halde gerisinde bize namaz kıldırdı. Namaz kılınca, hayvanın yan kısmından bir tutam yün aldı (elinde tutup göstererek): "Ganimetinizden humus dışında şu kadarı bile bana helal değildir. Humus da size iade edilecek (sizin maslahatlarınızda harcanacaktır" dedi.
Humustan Beni Haşim ve Beni Muttalib'e ayrılan pay hakkında konuşmak üzere Osman İbnu Affan (ra) ile birlikte Resulullah (sav)'a gittik. Ben: "Ey Allah'ın Resulü," dedim, "kardeşlerimiz olan Beni Muttalib'e verdin, bize hiçbir şey vermedin. Halbuki bizim de onların da (size) yakınlığı birdir" dedim. Resulullah (sav): "Beni Muttalib ile Beni Haşim tek bir şeydirler!" buyurdular. Cübeyr der ki: "Resulullah (sav) ne Beni Abdu Şems'e, ne de Beni Nevfel'e, (Beni Haşim ve Beni Muttalib'e verdiği halde humustan) pay ayırmadı. Hz. Ebu Bekir (ra) de humusu aynen Resulullah (sav) gibi taksim etti. Ancak O, Resulullah (sav)'ın yakınlarına, Resulullah (sav)'ın onlara verdiği kadar vermedi. Hz. Ömer (ra) de onlara humustan verdi. Sonra da Osman (ra) verdi.
Ali (ra)'yi dinledim, demişti ki: "Resulullah (sav)'ın yanında ben, Abbas, Fatıma ve Zeyd İbnu Harise toplanmıştık. Ben şunu söyledim: "Ey Allah'ın Resulü, Aziz ve Celil olan Allah'ın kitabında zikri geçen şu humustaki hakkımızın taksimine beni vazifelendirseniz de hayatınızda bu işi ben bir yapsam! Ta ki sonradan kimse bu hususta bizimle ihtilafa düşmese!" Ali (ra) devamla der ki: "Resulullah bu isteğimi yerine getirdi. Hayatı boyunca ben taksim ettim. Sonra buna, Hz. Ebu Bekir de beni vazifelendirdi. Aynı iş, Hz. Ömer (ra) devrinin son senesine kadar bende devam etti. O yıl (fetihlerden dolayı) bol mal gelmişti. Bizim hakkımızı yine ayırdı ve bana gönderdi. Ben: "Bu sene ihtiyacımız yok, Müslümanların ihtiyacı var, onlara ver!" dedim. O da bu hisseyi Müslümanlara dağıttı. Artık, Hz. Ömer (ra)'den sonra kimse beni bu işe çağırmadı. (Zaten o sene) Hz. Ömer'in yanından çıktıktan sonra Abbas (ra)'a rastladığımda (hayıflanarak) bana: "Ey Ali, dün bize öyle bir şeyi haram ettin ki, bundan sonra artık kimse bunu bize vermez!" demişti. (Meğer ne kadar doğru söylemişmiş. Dediği aynen çıktı), O ne dahi insan imiş!"
Resulullah (sav) gazveye bizzat iştirak edince, onun sehm-i safiyy denen riyaset hissesi olurdu. Bu hisseyi, taksimden önce köle, cariye, at gibi ganimete dahil mallardan dilediğinden alırdı. Safiyye validemiz de işte bu hissedendi. Gazveye bizzat iştirak etmediği takdirde bu hisse gıyabında ayrılırdı, ancak bu durumda seçme hakkı yoktu (ne ayrılmışsa onu kabul ederdi.)
Hz. Ömer (ra) bana haber gönderdi. Ben de gün yükseldiği zaman ona gittim. Kendisini evinde bir sedirin üzerinde, deri yüzlü bir yastığa dayanmış vaziyette oturmuş buldum. Sedirin örgü ipleri adalelerine gömülmüş durumdaydı. Bana: "Ey Malik, seni şunun için çağırdım: Senin kavminden bir kaç hane halkı peş peşe geldiler (ihtiyaç arzettiler). Ben de kendilerine biraz bağışta bulunulmasını söyledim. İşte ! Al bunu aralarında dağıtıver!" dedi. Ben: "Bu işi benden başkasına söyleseniz daha iyi olur!" dedim. Ancak o ısrarla: "Ey Malik al şunu!" dedi. Az sonra Hz. Ömer'in azadlısı (kapıcı) Yerfe' geldi ve: "Ey müzminlerin emiri! Osman, Abdurrahman İbnu Avf, Zübeyr ve Sa'd (ra)'ın girmelerine izin veriyor musunuz? (sizi görmek istiyorlar!) dedi. O da: "Evet, buyursunlar!" diyerek izin verdi, onlar da girip selam vererek oturdular. Az sonra Yerfe' tekrar gelip: "Abbas'la Ali (ra) için de izin var mı?" dedi. Hz. Ömer, onlara da izin verdi. Girdiler, selamı verip oturdular. Abbas (ra) söz alarak: "Ey müzminlerin emiri! Benimle Ali arasında hükmet!" dedi. Bunlar bir meselede ihtilafa düşmüş, birbirlerini dava ediyorlardı. Oradaki cemaat de: "Evet ey müzminlerin emiri, aralarında hükmet, onları rahatlat!" dediler. Hz. Ömer (ra) (önceden gelenlere yönelerek): "Şöyle bir sakin olun!" deyip devam etti:"Arzı ve semayı ayakta tutan Allah aşkına soruyorum. Resulullah (sav)'ın şöyle şöyle söylediğini biliyor musunuz? "Bize mirasçı olunmaz, ne bırakmışsak o sadakadır." "Evet!" dediler. Sonra da Hz. Abbas ve Hz. Ali'ye yönelerek: "Arz ve sema izniyle ayakta duran Zat'ın aşkına size soruyorum, Resulullah (sav)'ın: "Bize mirasçı olunmaz, her ne bırakmışsak sadakadır" dediğini biliyor musunuz?" O ikisi de: "Evet!" dediler. Hz. Ömer de: "Allahu Teala hazretleri, Resulü'ne (sav) bazı imtiyazlar bahsetmiştir, bunları ondan başka kimseye vermemiştir. Söz gelimi, beldeler ahalisinden Allah'ın fey kıldığı şeyler (hassaten) Allah ve Resulü'ne aittir. Allah Resulü (sav) Beni Nadir'in mallarını aranızda taksim etti. Allah'a kasem olsun, o işte, kendisini size tercih etmedi, sizi bırakıp, onu kendisi almadı. (Nitekim, onu aranızda dağıttı.) Sadece şu mal (kendisine) kaldı. Resulullah (sav) bundan (ailesinin) yıllık nafakasını alır, mütebakisini beytü'l-male koyardı" dedi.
(Yukarıdaki vak'a ile alakalı olan) bir rivayet şöyledir: Resulullah (sav) (yıllık ihtiyacını aldıktan sonra) geri kalanı Allah'ın malı kılar (Beytu'l-male koyar) idi. Ömer (ra) sonra (cemaate yönelerek) dedi ki: "Arz ve semanın izniyle ayakta durduğu Zat aşkına sizden soruyorum, bunu biliyor musunuz?" Onlar: "Evet!" dediler. Sonra Hz. Ömer teker teker, Hz. Abbas ve Hz. Ali'ye yönelerek, öbür cemaate yaptığı gibi, aynı şekilde yemin vererek bu hususu bilip bilmediklerini sordu. Her ikisi de: "Evet, biliyoruz!" dediler. Sonra Hz. Ömer (ra) sözüne devam etti: "(Hatırlayın! Siz,) Resulullah (sav) vefat edince, Ebu Bekir'e bu meseleyi götürdünüz. O, size: "Ben Resulullah (sav)'ın velisiyim, ikiniz bana ihtilafınızı getirdiniz, sen ey Abbas, kardeşin oğlunun mirasını taleb ediyorsun, sen de ey Ali, hanımın Fatıma'nın babasından olan mirasını taleb ediyorsun" dedi ve devamla: "Ebu Bekir (ra) size, Resulullah (sav)'ın şu sözünü hatırlattı: "Bize varis olunmaz. Her ne bıraktı isek sadakadır." Siz ikiniz (onu ithamda) ittifak ettiniz. (Allah biliyor o, bu tatbikatta doğru, iyi, isabetli ve hakka uygun hareket ediyordu. Sonra Ebu Bekir (ra) vefat etti. Resulullah (sav) ve Ebu Bekir'in velisi ben oldum, böylece o malın sorumluluğu bana geçti. Allah biliyor, bu işte ben de doğru, iyi, isabetli ve hakka uygun hareket ediyorum. Şimdi (ey Abbas!) sen ve Ali bana geldiniz. Meseleniz aynı mesele. Bana: "(Beni Nadir'den kalan fey malını) bize ver!" diyorsunuz. Ben de şu cevabı veriyorum: "Dilerseniz, bir şartla o malı size vereyim. O şart da şudur: "Bu malı, Resulullah (sav), (Ebu Bekir ve sorumluluğunu aldığım günden beri ben) nasıl kullandı isek sizin de öyle kullanacağınıza dair Allah'a söz vermenizdir. Onu bu şartla aldınız mı? Tamam mı?" Onlar: "Evet!" dediler. Hz. Ömer de: "Sonra siz bana aranızda (başka şekilde) hükmedeyim diye (mi)? geldiniz. Hayır, vallahi aranızda, kıyamet kopuncaya kadar, bundan başka bir hüküm veremem. Bu şartı yerine getirmede aciz kalırsanız, malı bana iade ediverin" dedi. (Kaynaklar önceki rivayette kaydedilenlerdir.)
Resulullah (sav)'e Bahreyn'den bir mal getirildi. Resulullah (sav): "Bunu mescide dökün" dedi. Bu mal (şimdiye kadar) Resulullah (sav)'e gelenlerin en çok olanı idi. Resulullah (sav) namaza gitti ve mala hiç nazar etmedi. Namaz bitince gelip malın yanında durdu. Her gördüğüne ondan veriyordu. Derken amcası Abbas (ra) geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü, bana da ver. Zira ben hem kendimin, hem de Akil'in (esaretten kurtuluş) fidyesini verdim!" dedi. Resulullah (sav) da: "Al!" dedi. Bunun üzerine o da torbasını iyice doldurdu. Sonra onu sırtlamaya çalıştı, ancak muvaffak olamadı. "Ey Allah'ın Resulü, birilerine söyle de sırtıma kaldırıversin" dedi ise de: "Hayır" cevabını aldı. Bunun üzerine; Abbas: "Öyleyse sen sırtıma kaldırıver!" dedi. Yine: "Hayır!" cevabını aldı. Bunun üzerine Abbas, torbadan bir miktarını döktü, tekrar sırtlamaya çalıştı, yine kaldıramadı. Ve: "Birilerine söyle sırtıma kaldırıversin!" dedi. "Hayır!" cevabını alınca, yine: "öyleyse sen kaldırıver" dedi. Resulullah (sav) buna da "Hayır!" deyince Abbas bir miktar daha boşalttı, sonra kaldırıp omuzuna koyup çekip gitti. Resulullah (sav), Abbas (ra)'ın para hırsına taaccübünden, bize görünmez oluncaya kadar gözleriyle onu takip etmişti. Resulullah (sav) tek dirhem kalıncaya kadar oradan ayrılmadı.
Resulullah (sav)'a fey malı gelince, hemen gününde dağıtırdı. Evliye iki hisse, bekara bir hisse verirdi
Resulullah (sav) Hayber mahsulünden her sene zevcelerine yüz vask veriyordu. Bunun seksen vaskı hurma, yirmi vaskı arpa idi. Hz. Ömer (ra) halife olunca, Hayber'den Yahudileri çıkardığı zaman orayı taksim etti ve Resulullah (sav)'ın zevcelerini muhayyer bıraktı. Dileyene arazi ve (sulama) suyu verecek, dileyene de eskiden olduğu şekilde belli miktardaki vaskı verecekti. Bazıları arazi ve suyu tercih etti -ki Hz. Aişe ve Hafsa (ra) bu gruptandı- bir kısmı da kendilerine hurma verilmesini tercih etti.
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Peygamberlerden (a.s) biri, gazveye çıktı da kavmine: "Nikahla bağlanıp, gerdeğe girmek istediği halde henüz gerdek yapmadığı kadını olan benimle gelmesin, keza bina yapıp henüz çatısı atılmamış inşaatı olan da gelmesin, keza gebe koyun veya develer satın alıp doğurmalarını bekleyeniniz varsa o da gelmesin" dedi. Gazveye çıktı. Derken tam ikindi namazı sırasında veya buna yakın bir zamanda (fethedeceği) beldeye yaklaştı. Güneş'e: "Sen bir memursun, ancak ben de bir memurum" dedi ve Allah'a yönelerek: Ey Rabbim, şu güneşi bize durdur (da namazımız geçmesin!)" diye dua etti. Güneş, o yerlerin fethini Allah müyesser kılıncaya kadar durduruldu. Sonra elde edilen ganimetleri topladılar. Toplanan ganimetleri yemek üzere ateş geldi. Fakat ateş tatmadı bile. Bunun üzerine Peygamber: "İçimizde ganimetten çalan bir hırsız var, her kabileden bir kişi bana biat etsin!" dedi. Bu suretle ona biat etmeye başladılar. Derken bir adamın eli peygamerin eline yapışıp kaldı. "Hırsız bu kabilede. Kabilenin her ferdi bana teker teker biat etsin!" dedi. Biat etmeye başladılar, iki veya üç kişinin eli O'nun eline yapıştı kaldı. "Ganimet hırsızı sizde" dedi. Öküz başı kadar iri bir altın getirdiler. Ganimet yığınının içine o da atıldı. Ateş gelip ganimeti yedi. Bilesiniz, bizden önce hiçbir ümmete ganimet helal kılınmamıştır. Ganimetleri Allah sadece bize helal kıldı. Bu da, bizde gördüğü aczimiz ve za'fımız sebebiyledir."
Resulullah (sav) bir gün kalkıp gulül'ü (yani ganimet malından çalma) hatırlattı, bunun kötülüğünü, günahının büyüklüğünü belirtti ve bu meyanda şunları söyledi: "Sakın sizden birini, kıyamet günü, boynunda böğürmesi olan bir deve olduğu halde bana gelmiş: "Ey Allah'ın Resulü, bana yardım et!" diye yalvarıyor ve kendimi de cevaben: "Senin için hiçbir şey yapamam, ben sana tebliğ etmiştim" der bulmayayım..." Resulullah (sav) bu tarzda hayvanları ve diğer ganimet mallarını teker teker zikretti.
Resulullah (sav)'ın şöyle söylediğini haber verdi: "Kim ganimet hırsızını gizlerse bu da onun gibi olur."
Resulullah (sav) bir ganimet ele geçirilince, Hz. Bilal (ra)'e emrederdi, o da halka yüksek sesle duyulur, askerler de ganimet olarak ne ele geçirmişse getirip teslim ederdi. Peygamberimiz (sav) de önce beşte birini (humus) alır, geri kalanı taksim ederdi. Bir gün, (Bilal'in) çağırmasından sonra bir adam kıldan mamul bir yular getirdi ve: "Ey Allah'ın Resulü, ganimet olarak biz de bunu ele geçirmiştik!" dedi. "Sen," dedi, "üç kere bağırdığı vakit Bilal'i işitmedin mi? O zaman niye getirmedin?" Adam, Resulullah (sav)'a (gecikmenin sebebiyle ilgili olarak kabul görmeyen) özürler beyan etti. Ancak neticede şu cevabı aldı: "Hayır! Bunu senden kabul etmiyorum. Kıyamet günü sen bununla birlikte geleceksin."
Resulullah (sav)'ın ağırlıklarının başını bekleyen Kerkere denen bir zat vardı, derken vefat etti. Resulullah (sav): "O cehennemdedir!" buyurdu. Bu söz üzerine adamı görmeye gittiler. Üzerinde, ganimetten çalınmış bir aba buldular."
Hayber Savaşı sırasında Resulullah (sav)'ın ashabından biri öldürülmüştü. Resulullah (sav)'a haber verildi. "Arkadaşınız üzerine namaz kılın!" dedi. Resulullah (sav)'ın sözü üzerine, halkın çehresi değişmiş, (bir soğukluk çökmüştü). Resulullah (sav) açıkladı: "Arkadaşımız Allah için cihad sırasında ganimetten çalmıştır. Bunun üzerine, maktulün eşyasını karıştırdık. Yahudilere ait boncuk kolyelerden iki dirhem bile etmeyen bir kolyeyi çalmış olduğunu gördük.
Mesleme (ra) ile birlikte Rum diyarına girdik. Ganimetten çalan bir adam getirildi. Mesleme, bu mesele hakkında Salim'e sordu. Salim şu cevabı verdi: "Babam'ı (Abdullah İbnu Ömer) (ra) dinledim, babası Ömer (ra)'den naklen Resulullah (sav)'ın şu sözünü rivayet etmişti: "Kim ganimetten çalarsa, (bütün) eşyasını yakın, kendisini de dövün." Salih İbnu Muhammed devamla der ki: "Adamın eşyası arasında bir Mushaf bulduk. Salim'e bunun hakkında da sorduk (yakalım mı? diye). "Onu satıp, bedelini tasadduk edin!" buyurdu.
Hz. Peygamber (sav), Ebu Bekir ve Ömer (ra), ganimet hırsızının mallarını yaktılar ve kendisini de dövdüler."
Asım İbnu Küleyb (ra) babası Küleyb'den o da ensari birinden naklederek anlatıyor: "Biz Resulullah (sav) ile birlikte bir sefere çıkmıştık. Sefer sırasında şiddetli bir kıtlık ve sıkıntıya maruz kaldık. Derken, bir ganimet ele geçirdik. Askerler, onu hemen yağmalayıverdiler. Resulullah (sav), yaya olarak (teftiş maksadıyla) yanımıza geldiğinde tencerelerimiz kaynamaya başlamıştı bile. Yayı ile tencereleri deviriverdi. Etleri de toprağa buladı. (Hepsini böylece yenmeyecek hale getirdikten) sonra şu açıklamayı yaptı: "Yağma malı, iaşeden daha helal değildir" veya (şöyle demişti): "Laşe, yağma malından daha helal değildir." (Rivayetin sonundaki) şek ravilerden Hennad'a aittir."
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Koruluk ittihazı sadece Allah ve Resulü'ne ait (bir hak)dır."
Bize ulaşan habere göre, Resulullah (sav) Nakii, Hz. Ömer (ra) de Şeref ve Rebeze'yi hima ilan etmişlerdir.
Cahiliye devrinde taksim edilmiş olan her mal, taksim edildiği şekil üzeredir. İslam döneminde yapılan taksimat, İslam'ın taksim esasına göredir.
İmam Malik, Sevr İbnu Zeyd ed-Dili'den mürsel olarak rivayet ettiğine göre ed-Dili demiştir ki: "Bana Resulullah (sav)'ın şöyle söylediği ulaştı: "Hangi ev veya arazi, cahiliye devrinde taksim edilmiş ise, artık o, cahiliye taksimi üzerinedir. Ancak hangi ev veya arazi, taksim edilmeden İslam'a girmiş ise, artık onun taksimi İslam'a göre yapılır."
İbnu Ömer (ra)'den anlatıyor: "İbnu Ömer'in bir kölesi kaçarak Rum diyarına geçti. Bilahare, Halid İbnu'l-Velid (ra) Rumlara galebe çaldı. (Esirler arasında, kaçan bu köle de vardı) Halid köleyi İbnu Ömer'e iade etti. Onun kaybolan bir atı vardı. (Askerler) onu da ele geçirdiler. Halid atı da İbnu Ömer'e iade etti" (Bu rivayetin lafzı Buhari'nin rivayetine uygundur.) Bir rivayette: "Hz. Peygamber (sav) zamanında kaçan bir at mevzubahistir." Muvatta'nın bir rivayetinde, düşman tarafından ganimet edildikten sonra ele geçirilen bir köle ve at mevzubahistir. Bunlar, taksimden önce eski sahibine iade edilebilirler. Ebu Davud, köleyi mevzubahis eder ve Hz. Peygamber (sav)'in taksime tabi tutmadan eski sahibine iade ettiğim belirtir.
Biz gazvelerimiz sırasında, bal ve kuru üzüm elde ederdik ve bunları (taksim edilmek üzere, diğer ganimet mallarının yanına) kaldırmaz, yerdik.
Resulullah (sav)'a içerisinde boncuk bulunan bir dağarcık getirildi. Boncukları Resulullah (sav), hür ve cariye kadınlar arasında dağıttı. Hz. Aişe devamla der ki: "Babam da (boncuğu) hür-köle ayrımı yapmadan kadınlara dağıtırdı."
El-Misver İbnu Mahreme (ra)'ye Amr İbnu Avf (ra) şunu anlatmıştır: "Resulullah (sav) Ebu Ubeyde (ra)'yi Bahreyn'e, oranın cizyesini getirmek üzere yolladı. Mallarla dönünce Ensar geldiğini işitti. Sabah namazını Hz. Peygamber (sav)'le kıldılar. Namaz bitince, Resulullah (sav)'ın etrafını sardılar. Resulullah (sav) tebessüm buyurdular ve: "Öyle zannediyorum, Ebu Ubeyde'nin birşeyler getirdiğini işittiniz" dedi. Hep birlikte: "Evet!" dediler. Bunun üzerine şunları söyledi: "Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren şeyi ümid edin, Allah'a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya genişlemişti de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve helak oldular. Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum."
Ömer İbnu'l-Hattab (ra), bir kısım burguyu Medineli kadınlar arasında taksim etmişti, geriye güzel bir burgu kaldı. Yanındakilerden bazıları kendisine: "Ey müminlerin emiri, bunu da senin yanında bulunan Resulullah (sav)'ın kızına ver" dediler. Bununla, Hz. Ali (ra)'in kızı Ümmü Gülsüm'ü kastediyorlardı. Hz. Ömer onlara: "Ümmü Selit, buna daha çok hak sahibidir. Zira o, Resulullah (sav)'a biat etmişti ve Uhud Savaşı'nda bize kırbalarla su taşıyordu" dedi.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.