Alemin Yaratılışı Hakkında ile İlgili Hadisler

- Kütüb-i Sitte Hadisleri
Kitaplar
Tümü
Konu Başlıkları
Alemin Yaratılışı Hakkında
Alemin Yaratılışı Hakkında Hadisleri
1684-

Mescidde, Resulullah (sav)'ın huzuruna girmiştim. (O sırada) Beni Temim kabilesinden bir grup insan geldi. 

Onlara: "Ey Beni Temim, size müjde olsun!" diyerek söze başlamıştı. Onlar hemen: "Bize müjde verdin, öyle ise (beytül-malden) iki kere bağış yap!" diye talepde bulundular. Onların bu cevabı karşısında Resulullah (sav)'ın yüzünden rengi attı. Hz. Peygamber (sav)'in huzuruna (Hayberin fethi sırasında) Yemen halkından bir grup (Eş'ari) girmişti. Onlara: "Ey Yemenliler! Beni Temim 'in kabul etmediği müjdeyi siz bari kabul edin!" dedi. Onlar: "Kabul ettik ey Allah'ın Resulü!" dediler ve arkadan ilave ettiler: "Biz dinimizi öğrenmeye ve bu (yaratılış) işinin başı ne idi, onu senden sormaya geldik!" dediler. Bunun üzerine Resulullah (sav), mahlükatın ve Arş'ın başlangıcını anlatmaya başladı: "Bidayette Allah vardı, O'ndan önce başka bir şey yoktu. O'nun Arş'ı suyun üzerinde bulunuyordu. Sonra gökleri ve yeri yarattı. Sonra zikr (denen kader defterinde ebede kadar cereyan edecek) her şeyi yazdı."
Megazi;
67;
74;
Bed'ul-Halk 1;
Tevhid 22;
Menakıb;
3946;
1685-

"Ey Allah'ın Resulü," dedim, "mahlukatını yaratmazdan önce Rabbimiz nerede idi?" Bana şu cevabı verdi: "el-Amd'da idi. 

Ne altında hava, ne de üstünde hava vardı. Arşını su üzerinde yarattı." (Ahmed İbnu Hanbel dedi ki: "Yezid şunu söyledi: "el-Ama, yani "Allah'a birlikte başka bir şey yoktu" demektir.")
Tefsir;
Hud (3108);
1686-

Ömer İbnu'l Hattab dedi ki: "(Birgün) Resulullah (sav) aramızdan doğrularak mahlukatın ilk yaratılışından başlayarak (geçmiş olan ve gelecek olan bütün safhaları) cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin cehenneme girmesine kadar anlattı. Bunu bir kısmı öğrendi, bir kısmı unuttu. 

"
Bed'ul-Halk 1;
1687-

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri aklı yarattığı zaman ona: "Gel!" dedi, o da geldi. 

Sonra "Geri dön!" diye emretti. O da geri döndü. Bunun üzerine akla şunu söyledi: "Ben, kendime senden daha sevgili olan başka bir şey yaratmadım. Seni, nezdimde mahlukun en sevgilisi olana bindireceğim." [Rezin ilavesi]
Rezin;
1688-

 

Resulullah (sav) bana: "Allah'ın meleklerinden olan Arş'ın taşıyıcılarından bir melek hakkında rivayette bulunmam için bana izin verildi" dedi ve ilave etti: "Onun kulak yumuşağı ile ensesi arasındaki uzaklık yedi yüz senelik mesafedir"
Sünnet 19;
(4727);
1689-

Batha nam mevkide, aralarında Resulullah (sav)'ın da bulunduğu bir grup insanla oturuyordum. Derken bir bulut geçti. Herkes ona baktı. Resulullah (sav): "Bunun ismi nedir bileniniz var mı ?" diye sordu. "Evet bu buluttur!" dediler. Resulullah (sav): "Buna müzn de denir" dedi. Oradakiler: "Evet müzn de denir" dediler. Bunun üzerine Resulullah (sav): "Anan da denir" buyurdu. Ashab da: "Evet anan da denir" dediler. Sonra Hz. Peygamber (sav): "Biliyor musunuz, sema ile arz arasındaki uzaklık ne kadardır?" diye sordu. "Hayır, vallahi bilmiyoruz!" diye cevapladılar. "Öyleyse bilin, ikisi arasındaki uzaklık ya yetmiş bir, ya yetmiş iki veya yetmiş üç senedir. Onun üstündeki sema(nın uzaklığı da) böyledir." Resulullah (sav) yedi semayı sayarak her biri arasında bu şekilde uzaklık bulunduğunu söyledi. Sonra ilave etti: "Yedinci semanın ötesinde bir deniz var. Bunun üst sathı ile dibi arasında iki ema arasındaki mesafe kadar mesafe var. Bunun da gerisinde sekiz adet yabani keçi (süretinde melek) var. Bunların sınnakları ile dizleri arasında iki sema arasındaki mesafe gibi uzaklık var, sonra bunların sırtlarının gerisinde Arş var, Arş'ın da alt kısmı ile üst kısmı arasında iki sema arasındaki uzaklık kadar mesafe var, Allah, bütün bunların fevkindedir"

Tefsir;
Hakka;
(3317);
Sünnet 19;
(4723);
Mukaddime 13;
(193);
1690-

Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah yedi semayı yarattı. Her birinin kalınlığı beş yüz yıl yürüme mesafesidir."

;
1691-

Resulullah (sav)'a bir bedevi gelerek: "Ey Allah'ın Resulü, (kuraklıktan) insanlar meşakkate düştüler. Aile efradı zayiata uğradı. Hayvanlarımız da helak oldular. Bizim için Allah'a dua et, su göndersin. Zira biz Allah'a karşı senin şefaatini, sana karşı da Allah'ın şefaatini taleb ediyoruz!" dedi. Resulullah (sav) adama şu mukabelede bulundu: "Yazık sana, söylediğin şeyin idrakinde misin? Sübhanallah!" Resulullah (sav) sübhanallahları o kadar tekrar etti ki bunun tesiri Ashab'ın yüzünden okunmaya başladı. Sonra Resulullah (sav) sözüne şöyle devam etti: "Yazık sana, mahlukatından hiç kimseye karşı Allah şefaatçi kılınmaz. Allah'ın şanı böyle bir şey yapmaktan çok yücedir. Bak hele! Sen Allah'ın (azametinin) ne olduğunu biliyor musun? O'nun Arş'ı, semavatının şöyle üzerindedir. -Parmaklarıyla işaret ederek- tıpkı üzerinde bir kubbe gibi. Arş Zat-ı Zülcelal sebebiyle inleyip ses çıkarır, tıpkı süvarisi sebebiyle atın ses çıkarması gibi."

Sünnet 19;
(4726);
1692-

Resulullah (sav) bir gün elimden tuttu ve şu açıklamayı yaptı: "Allah toprağı cumartesi günü yarattı. Ondaki dağları pazar günü yarattı; ağaçları pazartesi günü yarattı. Mekruhları salı günü yarattı. Nuru çarşamba günü yarattı ve onda hayvanları perşembe günü yaydı. Hz. Adem (a.s)'i cuma günü ikindi vaktinden sonra, ikindi ile gece arasındaki gündüz vaktinin en son saatinde en son mahluk olarak yarattı."

Sıfatu'l-Kıyame 27;
(2789);
1693-

Güneş batarken Resulullah (sav) ile birlikte mescidde idim. Bana: "Ey Ebu Zerr, biliyor musun bu Güneş nereye gidiyor?" diye sordu. Ben: "Allah ve Resulü daha iyi bilirler!" dedim. "Arşın altına secde yapmaya gider, bu maksadla izin ister, kendisine izin verilir. Secde edip kabul edilmeyeceği, izin isteyip, izin verilmeyeceği zamanın (kıyametin) gelmesi yakındır. O vakit kendisine: "Geldiğin yere dön!" denir. Böylece battığı yerden doğar. Bu durumu Cenab-ı Hakk'ın şu sözü haber vermektedir. (Mealen): "Güneş, duracağı zamana doğru yürüyüp gitmektedir. Bu aziz ve alim olan Allah'ın takdiridir" (Yasin 38).

Tefsir;
Ya-sin 1;
Bed'u'l-Halk 4;
Tevhid 22;
23;
İman 250;
(159);
Tefsir;
Ya-sin;
(4225);
1694-

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Güneş ve Ay kıyamet günü sarılırlar."

Bed'ül-Halk 4;
1695-

Yahudiler, gök gürültüsünün ne olduğunu Hz. Peygamber (sav)'den sordular: "Bulutlara müvekkel olan melektir. Beraberinde ateşten kamçılar var. Bununla bulutları Allah'ın dilediği yere sevkeder" diye cevap verdi. Onlar tekrar sordular: "Ya şu işitilen ses, o nedir?" "Bu, bulutların istenen yere gitmeleri için onlara yapılan bir sevkdir" dedi. Yahudiler: "Doğru söyledin. Şimdi de İsrail'in [Yakub (aleyhisselam)] kendisine haram kıldığı şey nedir onu söyle?" dediler. Resulullah (sav) "Hz. Yakub (ırku'n-nesa denen) uyluk mafsalından başlayıp dize, topuğa kadar inen bir ağrıdan muzdarib idi. Deve eti ve sütü dışında kendine uygun gelen (ne yiyecek, ne içecek) münasip bir şey yoktu. Bu sebeple o da bunları haram etti" dedi. Yahudiler: "Doğru söyledin" dediler.

Tefsir Ra'd;
(3116);
1696-

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Cehennem, Rabbine şikayet ederek dedi ki: "Ey Rabbim, bir kısmım diğer kısmımı yiyor." Bunun üzerine ona iki nefese izin verdi: Bir nefes, kışta, bir nefes de yazda, işte bu (yaz nefesi), en şiddetli şekilde hissettiğiniz hararettir. Öbürü de (kışta) en şiddetli bulduğunuz soğuktur."

Bed'ül-Halk 10;
Mesacid 185;
(617);
Sıfatu Cehennem 9;
(2595);
Zühd 38;
(4319);
Vüktu's-Salat 27 (1;
15);
1697-

Bu yıldızlar üç maksatla yaratıldı: 1- Allah onları semaya zinet (ve süs) kıldı. 2- Şeytanlara atılacak taş kıldı. 3- Geceleri istikamet tayin etmede işaretler kıldı. Kim yıldızlar hakkında bunlar dışmda bir te'vil ileri sürerse (kendi ilave ettiği) hissesinde hataya düşer, nasibini kaybeder, manasız bir yükün altına girer ve hakkında bilgisi olmayan, peygamberler ve meleklerin bile bilmekte aciz kaldıkları bir şeye burnunu sokmuş olur. Allah'a yeminle söylüyorum: Allah hiç kimsenin ne hayatını, ne rızkını, ne de ölümünü herhangi bir yıldızla irtibatlı kılmamıştır. (Aksini iddia edenler) Allah hakkında yalan söyleyerek iftira ediyorlar..." [Rezin ilavesidir. Ancak, ("hakkında bilgisi olmayan") ibaresine kadar olan kısmı, Buhari, Bed'ül-Halk'da (3. bab) senetsiz olarak kaydetmiştir.]

Rezin;
1698-

Resulullah (sav)'ı dinledim, şunu söyledi: "Allah Teala hazretleri, Adem'i, yeryüzünün bütün (cüzler)inden almış olduğu bir avuç topraktan yarattı. Adem'in oğulları da arzın kısımlanna göre vücuda geldi. Bir kısmı beyazdır, bir kısmı kızıldır, bir kısmı siyahdır. Bunlar arasında orta (renkliler) de var. Ayrıca bir kısmı uysaldır, bir kısmı haşindir, bir kısmı habis (kötü kalbli), bir kısmı iyi kalblidir."

Sünnet 17;
Tefsir;
Bakara;
(2948);
1699-

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah Teala, Hz. Adem (a.s)'i yarattığı ve ruh üflediği zaman, Adem hapşırdı ve elhamdülillah diyerek, izni ile Teala'ya hamdetti, Rabbi de ona: "Ey Adem, yerhamukallah (Allah sana rahmet etsin), (mukarreb) meleklerden şu oturan gruba git ve "Esselamu aleyküm" de!" dedi. (Hz. Adem öyle yaptı. Hitab ettiği melekler): "Ve aleyke's-selamu ve rahmetullahi ve berekatuhu!" diye karşılık verdiler. Sonra Adem (a.s) Rabbine döndü. Rabbi ona: "Bu cümle senin ve evladlarının aralarındaki selamlaşmadır" dedi. Allah Teala hazretleri, elleri kapalı olduğu halde Adem'e: "Dilediğini seç" dedi. Hz. Adem: "Rabbimin sağ elini seçtim! Rabbimin iki eli de sağdır, mübarektir" dedi. Sonra Allahu Teala hazretleri sağ elini açtı. İçinde Hz. Adem ve onun zürriyeti(nin emsalleri) vardı. Hz. Adem (a.s): "Ay Rabbim, bunlar nedir?" dedi. Rabb Teala: "Bunlar senin zürriyetindir" dedi. Her insanın iki gözünün arasında ömrü yazılıydı. Aralarında biri hepsinden daha parlak, daha nurlu idi. Hz. Adem: "Ey Rabbim! Bu kimdir?" dedi. Rabb Teala hazretleri: "Bu senin oğlun Davud'dur. Ben ona kırk yıllık ömür takdir ettim" dedi. Adem aleyhisselam: "Ey Rabbim onun ömrünü uzat!" talebinde bulundu. Rabb Teala: "Bu ona takdir edilmiş olandır!" deyince. Adem: "Ey Rabbim, ben ona kendi ömrümden altmış senesini verdim" diye ısrar etti. Bunun üzerine Rabb Teala: "Sen ve bu (talebin berabersiniz)." buyurdu. Sonra Adem cennete yerleştirildi. Allah'ın dilediği kadar orada kaldı. Sonra cennetten (arza) indirildi. Adem burada kendi ecelini yıl be-yıl sayıp hesaplıyordu. Derken ölüm meleği geldi. Hz. Adem (a.s) ona: "Acele ettin, erken geldin. Bana bin yıl ömür takdir edilmiştir" dedi. Melek: "İyi ama sen oğlun Davud'a altmış senesini verdin" dedi. Ne var ki O bunu inkar etti, zürriyeti de inkar etti; o unuttu, zürriyeti de unuttu." Resulullah (sav) ilave etti: "O günden itibaren yazma ve şahidlik emredildi."

Tefsir;
Muavvizateyn (3365);
1700-

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Melekler nurdan yaratıldılar, cinler dumanlı bir alevden yaratıldılar. Adem de size vasfı yapılandan yaratıldı."

Zühd 60;
(2996);
1701-

Hayır, Allah'a kasem olsun Resulullah (sav), Hz. İsa'nın kızıl çehreli olduğunu söylemedi. Ancak şunu söyledi: "Ben bir keresinde uyumuştum. Rüyamda Beytullah'ı tavaf ediyordum. O sırada düz saçlı, kumral benizli, başından su akar vaziyette iki kişiye dayanıp ortalarında gitmekte olan birisini gördüm. "Bu kim?" dedim. "Meryem'in oğlu!" dediler. Bunun üzerine daha yakından görmek için ilerledim. Kızıl, iri, kıvırcık saçlı, sağ gözü kor, gözü üzüm gibi pörtlek bir adam daha vardı. "Bu kim?" dedim. "Bu Deccal'dir dediler. İnsanlardan en çok ona benzeyeni İbnu Katan'dı." Zühri der ki: "İbnu Katan, cahiliye devrinde vefat eden Huzaalı bir kimseydi."

Ta'bi 33;
11;
Enbiya;
42;
Libas 68;
Fiten 26;
İmam 275;
(169);
Sıfatu'n-Nebi 2;
(2;
920);
1702-

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Bana geçmiş peygamberler (a.s) arzedildiler. Hz. Musa zayıfça bir erkekti. Sanki Şenue kabilesinden (uzun boylu) birine benziyordu. Hz. İsa (a.s)'ı da gördüm, gördüklerim içinde ona en çok benzeyen Urve İbnu Mes'ud idi. Hz. İbrahim (a.s)'i de gördüm, gördüklerim arasında ona en çok benzeyen, arkadaşınızdı -yani kendisini kastediyor- Hz. Cebrail (a.s)'i de gördüm. Gördüklerimden ona en ziyade benzeyen Dihye İbnu Halife idi."

İmam 271;
(167);
Menakıb 27;
(3651);
1703-

Resulullah (sav) buyurdu ki: "Sam, Arapların babasıdır. Yafes, Rumların babasıdır. Ham Habeşilerin babasıdır."

Tefsir;
Saffat;
(3229);
Menakıb;
(3927);
1704-

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Zekeriyya (a.s) marangoz idi."

Fedail 169;
(2379);